Akdeniz'in Güneş Kenti: FETHİYE | ||
![]() | ||
Dantel gibi koyları, çam ağaçlarıyla bezeli ormanları, Ölüdeniz’i, Belcekız Plajı, Kayaköy’ü, Saklıkent’i, Kelebekler Vadisi’yle Akdeniz’in incilerinden biri Fethiye… Muğla’nın 167 kilometrelik kıyı şeridine sahip bu doğa harikası ilçesi Fethiye tarihiyle de göz kamaştırıyor. Kuruluşu antik çağlara dayanan Fethiye, mitolojik dönemde "güneş ve ışık kenti", Roma döneminde "Meğri" (Makri - uzak kent) olarak anılmış. 1934’ten sonra da bugünkü adını almış. Antik çağlardaki adı Telmessos olan kent, Likya ve Karya uygarlıklarının sınırında İ.Ö. 5. yüzyılda kurulmuş. Günümüze kadar ulaşan kalıntılar, Helenistik ve Roma dönemlerinde kentin oldukça zengin ve yüksek bir kültüre sahip olduğunu gösteriyor. | ||
![]() Antik Telmessos'un Likya'ya özgü kaya mezarları, lahitleri, kalesi ve tiyatrosu tüm görkemiyle ziyaretçilere açık. Kayalıklara oyulmuş Likya - Kral Mezarları İ.Ö. 4. yüzyıla ait. Bu mezarların en çok hayranlık uyandıranı ise İon stilinde ve tapınak türünde yapılmış olan Amintas. Aşağıdaki düzlükten de görülebilen bu mezara yaklaştıkça büyüklüğü karşısında şaşırmamak elde değil. Fethiye’nin güneyinde yükselen kalenin ise Aziz John'un şövalyelerine ait olduğu sanılıyor. Kentin ilk kurulduğu yer olan kale, surlarla çevrili. Rodos şövalyeleri bu kaleyi kullanarak bölgeye hakim olmaya çalışmışlar ve limandaki Şövalye Adası'nı kullanarak kenti denetim altında tutmuşlar. Kalenin arkasından güneye doğru giden dağ yolunu izlediğinizde, 7 km ötede Anadolulu Rumların 1922 yılına kadar yaşadıkları büyüleyici bir yerleşim yerine ulaşıyorsunuz. Evet, eski adıyla “Levissi”, bugünkü adıyla Kayaköy burası. 1922’de yapılan bir nüfus değişimi anlaşması gereği, Trakyalı Türkler ve Anadolulu Rumlar karşılıklı olarak yer değiştirmişler, ancak bu bölgeye gelen Trakyalı göçmenler çevre koşullarına uyum sağlayamadıkları için, köyü kısa sürede terk etmişler. ![]() Binlerce ev, iki büyük kilise, çok sayıda şapelin bulunduğu Kayaköy’ün restore edilerek örnek bir “Dostluk ve Barış Köyü” olması için çabalar hala sürdürülüyor. Kayaköy’ü gezmek için en azından yarım gün ayırmak gerek. Köyün uç tarafına vardığınızda ise Ölüdeniz'in eşsiz güzelliği sizi bekliyor olacak. Ölüdeniz Kelebekler Vadisi |
Doğu Akdeniz’in Asi Coğrafyası... SAMANDAĞ | ||
![]() | ||
Bazı yerlere denizler hayat verirken, bazı yerlere de nehirler hayat verir. Doğu Akdeniz’in ilk liman kentlerinden biri olan Samandağ’a, hem Akdeniz hem de Asi Nehri hayat veriyor. Musa Dağı ve Yayladağı arasındaki Asi Nehri deltası üzerinde yükselen Samandağ, Asi’nin verdiği coğrafi zenginliği, kültürü ile birleştiriyor. | ||
![]() Samandağ’ı anlamak için önce, tarih içinde bir geziye çıkmak gerekir. Bu gezi için günümüzden tam 2300 yıl kadar geriye gidelim. Balkanlar’dan Anadolu’ya, Mezopotamya’dan Hindistan’a kadar her yerin Büyük İskender adıyla anıldığı yıllara... Büyük İskender’in komutanlarından biri olan Seleucus Nicator (Muzaffer Selevkiyeli) bir liman kenti kurar: Seleucia Pieria yani Selefkiye. Efsanelere göre burası adını Nicator’un babası Antiochus’tan alan Antakya’nın da ilk doğduğu yerdir. Kısaca Samandağ kent yaratan kenttir. Zamanla Antakya önemli bir yer haline gelmiş olsa bile, ![]() ![]() ![]() ![]() YAYLADAĞI, SAHİL ve ÇEVLİK Samandağ’ın bir ucu Yayladağı’na dayanır diğer ucu Musa Dağı’na. Bu iki yükselti arasında bir ova ve delta özelliği ile kendini gizler Samandağ. Hem sert mevsim koşullarından hem de insanlardan. Yayladağı kışın karını ve soğuğunu tutar ve Samandağ’a neredeyse hiç kar yağmaz. Kışları serin bir hava ile yemyeşil doğa bahara kadar kendini gösterir. Yayladağı sınırında Dağdükler bölgesi tüm Samandağ ovasını ve Sahili görmeniz için eşsiz bir görüş açısı veriyor. Asi Nehri’nin Akdeniz’le buluşmasını buradan çok net görebiliyorsunuz. Bu köyün resmi adı Gözene, ama Dağdükler olarak biliniyor. Çünkü bu köyde yaşayan herkesin soyadı Dağdük. Kime sorsanız soyadı mutlaka Dağdük! Sebebi de hepsinin tek bir aileden geliyor olması. Hatta Suriye’de de Dağdük adlı bir yerleşim varmış, aynen burası gibi. Yayladağı’nın hemen eteklerinde, Dağdüklerin’in aşağı bölgesinde Meydan Köyü bulunuyor. Ancak bu sahil yerleşimine gitmek için Yayladağı’ndan inmek ve Tekebaşı Belediyesi içinden geçmek gerekiyor. Meydan Köyü özellikle ![]() ![]() ![]() ![]() Sahilin bir ucunu Yayladağı-Meydan köyü oluştururken diğer ucunda Musa Dağı ve Çevlik bulunuyor. Çam ve kızılçam ağaçlarıyla yeşile boyanan Musa Dağı’nın sahil bölgesi ve Çevlik önemli eğlence yerlerinden. Çevlik’te, Musa Dağı eteklerindeki Titus Tüneli ve Beşikli Mağara gezginlerin ilk ziyaret ettikleri yerler arasında bulunuyor. Antik limanın kapanmaması için İmparator Vespasianus zamanında dağın delinmesi suretiyle yapılmaya başlanan tünel Titüs döneminde bittiği için onun adıyla anılıyor. 6 metre genişliğinde, 7 metre yüksekliğindeki tünel toplam 1380 metre uzunluğunda ve 130 metresinin üstü kapalı sadece. ![]() Sahile paralel uzanan cadde üzerinde, kumsalın birkaç metre ilerisinde villalar ve eğlence mekanları bulunuyor. Yöre halkı düğün derneğini özellikle yaz aylarında yapıyor. Caddenin her tarafından Türkçe ve Arapça şarkılar, türküler yükseliyor, eğlenen insanların şen sesleri her yana yayılıyor. Sahil sadece eğlence yeri değil. Aynı zamanda yöre ve çevre halkı tarafından kutsal kabul edilen Hızır Ziyareti de sahilde bulunuyor. Deniz kumlarının bittiği yerde yükselen bu bembeyaz ziyaretin Hz. Hızır ile Hz. Musa’nın buluştuğu yer olduğuna inanılıyor. ![]() EN ÇOK BAYRAMIN KUTLANDIĞI YER Samandağ’ın iki temel özelliği ziyaretçilerin dikkatini çeker. Birincisi ve bence en önemlisi çok kültürlü insan dokusu. Arabı, Türkü, Alevisi Sünnisi, Ermenisi, Ortodoksu hepsi bu ilçe sınırları içinde içiçe yaşıyor. Bin yılda damıtıla damıtıla şekillenen bu tablo Samandağ’ın harcıdır. Samandağ’ın hangi köşesini gezseniz bu tablonun bir parçası ile karşılaşırsınız. Türkiye’nin tek Ermeni Köyü Vakıflı Samandağ sınırları içinde yer alıyor. Yemyeşil dokusu ile Vakıflı’nın çan seslerine biraz ilerisindeki Hıdırbey Köyü’nden ezan sesleri karışıyor. Bu coğrafyada içiçe yaşayan insanlar hem muhabbette hem alışverişte birlikteler. İşte bu yüzden ![]() Tarihi Selefkiya kentinin 12 kilometrelik surlarından bugün geriye sadece kapısı kalmış. Surlar ne olmuş derseniz onlar yeni gelenlerin evlerinde kullanılmış. Eski Samandağ evlerinde Selefkiya’nın tarihi gizlidir. Yolunuza ya bir lahit çıkabilir ya da Helenistik çağa ait bir kabartma. Hiç şaşırmayın, Samandağ’dasınız. Samandağ ilçe merkezi yoğun bir yapılaşma gösteriyor. Modern binaların betonarme yığınlarının sonrasında bahçeler içinde villalar, daha ilerlerde ise yeşile boğulmuş köy evleri bulunuyor. ![]() ![]() Samandağ’ın diğer özelliği de baştan beri belirttiğimiz gibi bereketli toprakları. Aslında hem denizi hem toprakları bereketli Samandağ’ın. Bir tarafında Yayladağı, bir tarafında Musa Dağı ile Samandağ, denize açılan bir ova görünümünde. Sahili delta bereketine sahip. Yüksek kesimlerinde narenciye bahçeleri bol. Yükseklerde Hıdırbey ve Vakıflı Köyleri, ![]() Samandağ’ın ipek dokumacılığı da ünlüdür. Mehmet ve Şerif Arat kardeşler geleneksel el dokuması ipeklerle renk renk gömlekler, kravatlar, hediyelik eşyalar üretiyorlar. Ayrıca ev yapımı defne yağı ve sabunu da yörenin zenginlikleri arasında. Şehirden, kalabalıktan sıkıldım diyorsanız Batıayaz Yaylası’na çıkarak Akdeniz’in insan ruhunu özgürleştiren havasını içinize çekebilir, Yeşilyazı Köyü’ne giderek Türkiye’nin ilk çıkan can eriklerinden tadabilirsiniz. Nisan ayında portakal çiçeklerinin kokuları sarar Samandağ ovasını, ekimde zeytinin kendine has rengi. Bu yazı daha da uzayabilir ama dediğimiz gibi Samandağ’da pusulanız hep bir fazla yön gösterir. Yazı: Engin Buz Fotoğraf: İsmail Zübari |
|
Bir Masal diyarı KAPADOKYA | ||
![]() | ||
Masalımsı Peribacaları, gizemli yeraltı şehirleri, taş işçiliği ve keşfedilmeyi bekleyen yüzüyle Kapadokya, yolu düşenleri kendine aşık eden bir diyar. Kapadokya’yı gezdikten sonra masallara daha çok inanacaksınız. | ||
![]() ![]() ![]() Rönesans’ın ünlü ressamı Pieter Brueghel’in 1563 tarihinde yaptığı Babil Kulesi tablosu bugün Ortahisar Kalesi ile hayat buluyor. Sanki Brueghel, Kapadokya’yı gezdikten ve Ortahisar’ı gördükten sonra bu ünlü tablosunu yapmış. Bu tabloda insanların birbirinin dilini anladığı ve tanrıya ulaşmak için yaptıkları kulenin tanrının lanetlemesi ile insanların çeşitli dillere ayrılmasının hikayesi anlatılır. Kapadokyada çeşitli dilleri konuşan kültürleri yansıtır her köşesinde. Pagan inanışlardan ilk Hristiyan kiliselerine, camilerden külliyelere doğu ve batının tüm inançlarının simgeleriyle dolu. Ortahisar Kalesi tüm anlattıklarımın özeti aslında. Nevşehir - Ürgüp yolu üzerinde stratejik yüksek konumu ile Ortahisar geçmişte korunaklı bir yerleşim sağlamış. Ortahisar’dan tüm Göreme ve Avanos rahatlıkla görülebiliyor. ![]() Uçhisar’dan Göreme Kasabası’na indiğinizde sizi çarşının turistik havası sarıyor. Bir turiste satılabilecek her türlü yöresel ürünler tezgahlarda yerini almış. Çömlek ve alçılardan yapılmış heykelcikler, peri bacası modelleri, Ortahisar’ın üç boyutlu tabloları, yöreye has dokuma ve çanta modelleri... Çevrede Kapadokya’yı deve sırtında görmenizi sağlayan deve turcuları bile var. Göreme Açık Hava Müzesi kasaba merkezinden sadece 2 km uzaklıkta. ![]() GAVURUN ASKERLERİ YA DA PERİBACALARI! Kapadokya’ya insanları asıl çeken şeyin peribacaları olduğu söylenir çoğu zaman. Bir doğa harikası olan peribacaları yöre insanı için farklı anlamlara da geliyor. Doğal ve jeolojik bir tarihe sahip olan peribacalarının yöre halkı arasındaki hikayesi ise şöyle: Bir Kapadokyalı aile harmanda ekinini kaldırırken tozu dumana katarak bir ordu gelir. Bu ordu köylülerin ekinlerine, hayvanlarına el koyar. Daha sonra gene tozu dumana katarak uzaklaşırken zarara uğrayan kadın ‘Ekmeğimize, aşımıza el koydunuz. Allah sizi taş etsin” diye bağırır. Yaşlı kadının duası kabul olur ve o askerler taş kesilir. O taş askerler de peri bacalarıdır. O yüzden yöre halkı peribacalarına ‘gavurun askeri’ de diyor. Esasen peribacaları denilen yüzey şekilleri dördüncü jeolojik zamanda Erciyes, Hasandağı ve Melendizdağı’nın volkanik hareketleri sonucunda oluşmuş. Peribacalarının oluşumundan çok sahip oldukları şekiller dikkat çekiyor. Kapadokya yöresinde genel olarak üç tür peri bacası formu görülüyor. Normal ve tam oluşmuş peri bacaları ucu açılmış kurşun kaleme benziyor. Bunları daha çok Göreme civarında görüyoruz. İkinci tip peribacalarının üst kısmında ise küçük taş parçalar bulunuyor. Şapkayı andıran bu taşlarla peribacaları mantara benziyor. Bu peribacalarını daha çok Ürgüp, Gülşehir ve Açıksaray yönünde görüyoruz. ![]() Kapadokya’nın 50 yıl önceki yapısı bundan farklıydı ve 50 yıl sonra peribacalarının görünümü daha farklı olacak. Bunu herhangi bir peribacasına dokunduğunuzda hissediyorsunuz. Bizler gibi nefes alıyor sanki peribacaları, doğuyor, büyüyor ve ölüyorlar. Peribacalarının ve geniş boş arazinin yüzeyi çöllerdeki gibi kum dalgaları ile kaplanmış. Kırgıbayır denen bu şekiller az eğimli yamaçlarda beyaz dalgalar gibi göz alabildiğine uzanıyor. Peribacaları kadar ilgi çeken bir başka doğal ve tarihi yapı karışımı da yeraltı şehirleri. Tıpkı peribacalarının olduğu gibi yeraltı şehirlerinin de yöre halkı arasında hikayeleri ve efsaneleri var. Kiminde inanılmaz hazineler olduğu kiminde yaratıklar olduğuna dair söylentiler dolaşıyor kulaklarda... Avanos’taki Özkonak yeraltı şehri ve Ürgüp’de Maziköy yeraltı şehrinin yanısıra, Kaymaklı, Özlüce, Tatlarin, Kavlaktepe yeraltı şehirleri Kapadokya yöresine dağılmış durumda. AVANOS’TA KIZILIRMAK’IN VE ERCİYES’İN DANSI Kapadokya’nın can damarı Kızılırmak’a doğru gidiyoruz. Türkiye’nin en uzun akarsuyu bir kavis çizerek Avanos bölgesini diğer yörelerden ayırıyor. Rengini ve adını Avanos’un kızıl kilinden alan Kızılırmak uzaklarda beliren Erciyes’in dumanlı ulu doruğu ile güzel bir manzara oluşturuyor. ![]() ![]() HACI BEKTAŞ-I VELİ: İNCİNSEN DE İNCİTME Kapadokya’nın ilkçağlardan başlayan çokkültürlü hayatında bugün önemli bir ziyaret yeri de Hacıbektaş ilçesidir. Ünlü Türk sufisi Hacı Bektaş-ı Veli’den adını alan yöre her yıl yazın düzenlenen şenliklerde ve diğer zamanlarda turistlerden yoğun ilgi görüyor. 12. yüzyılda Anadolu büyük bir kargaşa içindeyken insanlara iki yerden kurtarıcı ses yükseliyordu. Konya’da Mevlana ‘Gel ne olursan ol gel’ derken, Hacı Bektaş-ı Veli de ‘İncinsen de incitme’ diyerek toplumsal barış ve hoşgörünün kapısı oluyordu. Oldukça sade olan Hacıbektaş Dergahı 60’ların ortasında müze olarak tekrar açılmış. Dertliler, şifa arayanlar, dileği olanlar hala kutsal sayılan dergahın kapısına yüz sürmeye geliyor. Balım Sultan türbesinin hemen girişinde bulunan ulu dut ağacının hala düşen meyvelerinden yemek için altında sabahlayanlar oluyor. ![]() Ne kadar gezersek gezelim ve ne kadar anlatırsak anlatalım Kapadokya’yı anlatmak yetersiz kalacak. Ihlara Vadisi’ni gezmeden, Zelve ve Paşabağı’nı görmeden, Gülşehri’nde konaklamadan, Uçhisar’da güneş doğuşuna tanık olmadan Kapadokya anlatılabilir mi? Her gezenin kaşif olabileceği bu sihirli topraklarda siz de içinizdeki kaşifi uyandırabilirsiniz. Ek fotoğraflar: Mükremin Tokmak Venessa Pansiyon Tel. 0384 511 3840 |
KÜLTÜRLER KAVŞAĞI DÖRTYOL | ||
![]() | ||
Bütün yolların Roma’ya çıktığı söylenir. Dörtyol, bu bölgedeki yolların kesiştiği bir kavşak... Dörtyol, coğrafi konumu, doğal ve tarihi güzellikleriyle bu tanımlamayı hakediyor. Dörtyol’un yaylalarına çıktığınızda tüm Akdeniz’e hükmedecekmişsiniz gibi bir duyguya kapılırsınız. Hayat burada saatler ve günlerle değil aylar ve yıllarla ölçülüyor. | ||
![]() Kışları Özerli ve çevresinde oturan Özeroğulları, yazları da Gavur Dağları’nda yaylaya çıkıyordu. Dörtyol ve çevresinin Osmanlı hakimiyetini geçmesi 1516’da Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferi ile gerçekleşir. Bölge, Özer ili adıyla bir sancağa dönüştürülür. Bugün Dörtyol, yaylaları ile hayvancılık için büyük olanaklar sağlamış. ![]() ![]() Dörtyol adına ilk defa 1870'lerden itibaren tapu kayıtlarında Payas Kazası’nın bir mevkii olarak rastlıyoruz. Kaza merkezinin Payas’tan Erzin’e taşınma tarihi 1906’dır. 1909 yılında da Adana Vilayeti Cebel-i Bereket Sancağı’na bağlı Dörtyol kaza merkezi olarak belirlenir. Milli Mücadele yıllarında Kuva-i Milliye’nin kurulduğu ilk yer olan Dörtyol, 9 Ocak 1922’de düşman işgalinden kurtuldu. 1939 yılına kadar Seyhan’a bağlı olan Dörtyol, Hatay’ın anavatana katılmasıyla Hatay sınırları içine alındı. Kurtuluş Savaşı’nın anıları hala Dörtyol’da yaşıyor. İstasyon Caddesi üzerinde park içindeki İlk Kurşun Anıtı 1994 yılında, İlk Kurşun Müzesi ise 1997 yılında açılmış. Hatta belediye binasının giriş katında bile Kuva-i Milliye’den kalma silah ve eşyalar sergileniyor. İskenderun yolundan Dörtyol’a girdiğinizde sizi geniş caddeler ve palmiye ağaçları karşılıyor. Uzun bağlantı yollarından sonra hayatın aktığı merkeze ulaşıyorsunuz. Ortaokul ve Abdi İpekçi Caddeleri üzerinde bulunan Atatürk Parkı, Dörtyol sakinlerinin önemli bir buluşma noktası. Geniş bir alana kurulmuş olan bu parkta yöreye özgü palmiye ağaçları, bitki türleri bulunuyor. Çocuk oyun alanları, Atatürk büstü ve yürüyüş parkurlarıyla Atatürk Parkı hemen yan tarafında bulunan cezaeviyle ilginç bir tezat oluşturuyor. ![]() YEŞİLİN VE GEÇMİŞİN AYAK İZLERİ Dörtyol’un ana caddesi neresidir diye baktığımızda Belediye ve Kaymakamlık ile diğer kamu binalarının da bulunduğu İstasyon Caddesi’ni görüyoruz. Geniş bir bulvar olan bu cadde Dörtyol’un merkezini oluşturuyor. Belediye Binası’nın ağaçlarla döşenmiş ilginç girişi, karşı tarafında yer alan parkı ve parkın hemen yanında yükselen tarihi Dörtyol evleri geçmişten bugüne gelişimin izlerini gösteriyor. ![]() Yazları Özer Çayı kuruyor burada. Eskiden hayat taşıyan bu dere artık binalar arasında kaybolup gidiyor. Dörtyol sahili, binaları ve kent merkezi kadar yaylaları ile de ünlü bir yer. ![]() ![]() ![]() Dörtyol’un en önemli belde belediyesi şüphesiz Payas. Payas hem turistik, hem de sanayi açısından Dörtyol’un en önemli bölgesini oluşturuyor. Sokullu Mehmet Paşa Külliyesi burada bulunuyor. Sokullu Mehmet Paşa burayı Mimar Sinan’a kervansaray, hamam, medrese, camii ve bedesten gibi yapılarının birarada olduğu bir külliye olarak 16. yüzyılda yaptırmış. Ana yapısı hiç bozulmamış olan külliyenin çarşısı uzun yıllar kullanılmış. Günümüzde ise çarşı boşaltılmış ve restorasyona başlanmış. ![]() Sadece Payas sahili turistik açıdan zengin eserlerle dolu değil. Dörtyol ve Erzin arasında bulunan Issos Harabeleri büyük bir zaferin ya da yenilginin izlerini taşır. Makedonya Kralı Büyük İskender’in Pers Hükümdarı III. Dairus’u yendiği savaştan söz ediyoruz. Burada Antik Issos kentinin su depolarından, su kemerlerinden, mabed ve şehir yerleşiminden kalıntılar bulunuyor. Anadolu’da kaleler genellikle ağaçtan yoksun, çıplak kayalıklar, tepeler üzerine kurulmuştur. Bu kaleler genelde ovalar ve düzlüklere hakim bir yerdedir. Nereden baksanız görülebilir. Ancak Mancınık Kalesi Dörtyol’un kuzeyinde, Amanos Dağları’nda ormanın içinde kurulmuş. Sahili, yaylaları, narenciye çeşitleri ve sanayisi ile Dörtyol günümüzde hala bir kavşak olma konumunu sürdürüyor. Küresel bir dünyada tüm yolların geçtiği bir yer olmak Dörtyol’u ayrıcalıklı kılıyor. |