SAMANDAG

Doğu Akdeniz’in Asi Coğrafyası...
SAMANDAĞ








Bazı yerlere denizler hayat verirken, bazı yerlere de nehirler hayat verir. Doğu Akdeniz’in ilk liman kentlerinden biri olan Samandağ’a, hem Akdeniz hem de Asi Nehri hayat veriyor. Musa Dağı ve Yayladağı arasındaki Asi Nehri deltası üzerinde yükselen Samandağ, Asi’nin verdiği coğrafi zenginliği, kültürü ile birleştiriyor.



Coğrafi konumu ve tarihi zenginliği ile Samandağ’ında pusulanız hep bir fazla yön gösterir. İki ulu dağın arasına gizlenmiş bir cennet vadisi gibi yemyeşil ve bereketli… Sahili de bir o kadar güneşli ve yaşam dolu. Samandağ bir hikaye gibi okunabilir. Gerçekle düş arasındaki bir çizgi gibi yaşanır Samandağ…
Samandağ’ı anlamak için önce, tarih içinde bir geziye çıkmak gerekir. Bu gezi için günümüzden tam 2300 yıl kadar geriye gidelim. Balkanlar’dan Anadolu’ya, Mezopotamya’dan Hindistan’a kadar her yerin Büyük İskender adıyla anıldığı yıllara... Büyük İskender’in komutanlarından biri olan Seleucus Nicator (Muzaffer Selevkiyeli) bir liman kenti kurar: Seleucia Pieria yani Selefkiye. Efsanelere göre burası adını Nicator’un babası Antiochus’tan alan Antakya’nın da ilk doğduğu yerdir. Kısaca Samandağ kent yaratan kenttir. Zamanla Antakya önemli bir yer haline gelmiş olsa bile, Samandağ her zaman bir liman bölgesi olarak hem askeri hem de ticari açıdan vazgeçilmez bir yer olarak dikkatleri çekti. Samandağ’ın günümüzde sahip olduğu kültürel renkliliği, zenginliği şehrin kuruluşunda bile mevcut olan bir şeydi, yani çok kültürlülük Samandağ’ın tarihinde vardır. Denizi, bitki örtüsü, tarımsal zenginliği ve insanlarıyla bu yöre o kadar ünlenir ki, eski tarihçiler buraya ‘Verimli Hilal’ demiş. Bizim anlatacağımız hikaye de buraya, bugün ki adıyla Samandağ’a dairdir. Musadağı ve Yayladağı arasında kalan bir coğrafyanın izini süreceğiz. Samandağ adının dönüşümü de kültürel çeşitliliğini ele veriyor aslında. Helenistik dönemde Antakya’nın Akdeniz’e açılan bir limanı haline gelen Seleucia Pierria, Haçlı Seferleri döneminde Filistin ve Kudüs’e giden Hristiyan birliklerin aktarıldığı bir liman haline gelmiş. Bölgeye Müslümanların hakim olmasından sonra geleneksel Arapça adını almış; Süveydiye. 1948 yılında adı resmen Samandağ olarak değişse de yörede burası hala geleneksel adıyla bilinir. Samandağ’ın tarihsel hikayesini anlatmak sayfalarca yer alır, biz onu bir kenara bırakıp, günümüzde yaşanan çeşitliliğe ve doğal güzellikleri tanıtalım. Samandağ bir sahil bölgesi olmasına karşın ulaşım bugün en kolay, Antakya üzerinden yapılıyor. Antakya-Samandağ arası işleyen minibüslerle 20 dakikada ilçe merkezine varıyorsunuz. Samandağ’a gelirken yeşillikler arasından uzanan yolunuzun üzerinde birçok belde tabelası görürsünüz. Özellikle yolun sol tarafında St. Simeon Manastırı’na giden yönü gösteren tabela ilginizi çekebilir. Bir sütun üzerinde 40 yıl yaşadığına inanılan Aziz Simeon’un kurduğu bu manastırda ‘Terk-i Dünya’ tarikatı doğmuş, yayılmış. Bu manastır kalıntısına çıkmak için Değirmenbaşı Beldesi’nden ayrılan yola girebilirsiniz. Samandağ ise dümdüz önünüzde ilerleyen yolun sonunda sizi bekliyor. Yolunuz ilerledikçe yeni yapılmış, satışa hazır tandırları yol kenarında dizi dizi görürsünüz. Samandağ’ın özellikle merkezden biraz uzaktaki yerlerinde her evin bir tandırı var, ekmeklerini kendileri yapıyorlar. Samandağ’ın inanılmaz güzel tandır ekmeği var, hem kokusu hem tadı damağımında kalıyor. Samandağ’a girdiğinizi Fevvar Çayı üzerindeki küçük köprüden anlayabilirsiniz. Artık resmen Samandağ’dasınız. İlçe meydanında küçük bir park bulunuyor. Yemyeşil olan bu parka yöre halkı Küçük Alan diyor. Çevresinde küçük dükkanlar, mağazalar, pastaneler var. Meydanda Antakya-Sahil yönünde çalışan minibüslerin de katıldığı yoğun bir araç trafiği yaşanıyor.


YAYLADAĞI, SAHİL ve ÇEVLİK

Samandağ’ın bir ucu Yayladağı’na dayanır diğer ucu Musa Dağı’na. Bu iki yükselti arasında bir ova ve delta özelliği ile kendini gizler Samandağ. Hem sert mevsim koşullarından hem de insanlardan. Yayladağı kışın karını ve soğuğunu tutar ve Samandağ’a neredeyse hiç kar yağmaz. Kışları serin bir hava ile yemyeşil doğa bahara kadar kendini gösterir. Yayladağı sınırında Dağdükler bölgesi tüm Samandağ ovasını ve Sahili görmeniz için eşsiz bir görüş açısı veriyor. Asi Nehri’nin Akdeniz’le buluşmasını buradan çok net görebiliyorsunuz. Bu köyün resmi adı Gözene, ama Dağdükler olarak biliniyor. Çünkü bu köyde yaşayan herkesin soyadı Dağdük. Kime sorsanız soyadı mutlaka Dağdük! Sebebi de hepsinin tek bir aileden geliyor olması. Hatta Suriye’de de Dağdük adlı bir yerleşim varmış, aynen burası gibi.

Yayladağı’nın hemen eteklerinde, Dağdüklerin’in aşağı bölgesinde Meydan Köyü bulunuyor. Ancak bu sahil yerleşimine gitmek için Yayladağı’ndan inmek ve Tekebaşı Belediyesi içinden geçmek gerekiyor. Meydan Köyü özellikle maydanoz üretimi ile öne çıkmış bir yer. Bir de Samandağ sahili tam bu noktada başlıyor ve Musa Dağı eteklerine kadar hiç kesintisiz tam 14 km boyunca uzanıyor. Samandağ sahili altın kumu, masmavi göğü ve Akdeniz’i ile yazın en çok turist çeken yerdir. Aynı zamanda birçok hayvan ve bitki türüne de ev sahipliği yapıyor bu sahil. Samandağ’ın doğal dokusu o kadar zengin ki… Örneğin Akdeniz’de yaşayan kaplumbağaların yüzde 25’i yavrulamak için Samandağ sahiline geliyor. Onlar buranın en eski yerlileri aslında. Tam 95 milyon yıldır onlar buradalar. Caretta caretta (iribaş kaplumbağa) ve Chelonia mydas (yeşil kaplumbağa) yazın sıcağında sahile gelerek ayaklarıyla açtığı çukura yumurtalarını bırakır ve 50-60 gün sonra yavrular sahil kumlarının içinden çıkmaya başlar. Doğal hayatı korumak için resmi görevlilerin yanısıra gönüllü ekipler de sahilin temizlenmesine yardımcı oluyor. Sahil kirden kurtuldukça sahip olduğu güzellikleri olduğu gibi gösteriyor. Kum zambakları açıyor Samandağ kumsallarında. Kumul bitkileri yönünden de zengin bu sahil. 200 bitki türü tespit edilmiş sahilde. Ocak-şubat döneminde Samandağ nergis kokar buram buram. Ne yazık ki Samandağ sahili Antakya’dan Asi Nehri ve Akdeniz’den dalgalarla gelen atıklarla boğuşuyor. Neredeyse günlük temizlenmeye ihtiyaç duyuyor. 1991 yılında kurulan Samandağ Çevre Koruma ve Turizm Derneği doğal hayatın korunması noktasında yöre halkını bilinçlendirmek için çalışmalar yapıyor. Hatta www.septos.net adlı internet sitelerinde hem doğal hayat hem de Samandağ hakkında geniş bilgi veriyorlar. Eski Asi yatakları da yörenin bir başka zenginliğini oluşturuyor. 1970’li yılların ortalarında Asi’nin yatağa Samandağ ovasından kaydırılarak yeni bir yatağa taşınır ve setlerle önü kesilir. Böylece eski yataklar bataklık görünümleri ile turizm açısından elverişli yerler haline gelmiş. Tek sorun bu yerleri doğal alan olarak koruma altına almak. Dernek yöneticisi ve araştırmacı İsmail Zübari bize yörenin tarihi ve doğal dokusu hakkında bilgi veriyor. Görüyoruz ki büyük ölçüde bozulmamış dokusuyla Samandağ zaman çemberinde yoluna devam ediyor. Zübari, Samandağ’ın görülmesi için nedenleri şöyle sıralıyor: “Son zamanlarda alternatif turizm çeşitlerini geliştirdik. Eko-turizm olanağımız var. Tarihimiz, doğamızı ve kültürümüzü birarada yaşatacağımız ve sergileyebileceğimiz eko turlar büyük ilgi görüyor. Kaplumbağalarımızı yumurtlama ve yumurtadan çıkma döneminde görmeye gelebilirsiniz. Tarihi yönümüz henüz tam olarak ortaya çıkarılmamış. Eğer antik Selefkiye antik şehri kazılıp ortaya çıkarılırsa, Efes’ten çok daha büyük ve zengin bir antik kent gün yüzüne çıkacaktır. Bir şansımız daha var. Antik limanımızın hala yeri belli ve şehrin içinde. Efes’in artık bir limanı yok, toprakla dolmuş ve yok olmuş. Bizim limanımızın yeri bataklık olarak duruyor, surları duruyor. Antik çağın en prestijli projelerinden biri olan Titus Tünelimiz de görülmesi gereken bir başka değer. Köylere ve yaylalara yönelik doğa turlarının yanı sıra 14 km’lik sahilimizde de turlar düzenliyoruz”
Sahilin bir ucunu Yayladağı-Meydan köyü oluştururken diğer ucunda Musa Dağı ve Çevlik bulunuyor. Çam ve kızılçam ağaçlarıyla yeşile boyanan Musa Dağı’nın sahil bölgesi ve Çevlik önemli eğlence yerlerinden. Çevlik’te, Musa Dağı eteklerindeki Titus Tüneli ve Beşikli Mağara gezginlerin ilk ziyaret ettikleri yerler arasında bulunuyor. Antik limanın kapanmaması için İmparator Vespasianus zamanında dağın delinmesi suretiyle yapılmaya başlanan tünel Titüs döneminde bittiği için onun adıyla anılıyor. 6 metre genişliğinde, 7 metre yüksekliğindeki tünel toplam 1380 metre uzunluğunda ve 130 metresinin üstü kapalı sadece. Burada yürümek için ayağınıza rahat bir ayakkabı giyseniz iyi olur. Tünelin sağında kalan Beşikli Mağara ise aslında bir sürü kaya mezardan oluşuyor. Asilzade bir aileye ait bu mezarlar Roma döneminden kalmış. Sahili kuş bakışı gören bir başka antik eser de Dor Mabedi’dir. Kapısuyu bölgesinde olan mabed tüm sahile ve Samandağ’a hakim bir konumda. Tanrılar tanrısı Zeus için yapılan mabedin günümüzde temel kalıntıları ve sütun parçaları kalmış.

Sahile paralel uzanan cadde üzerinde, kumsalın birkaç metre ilerisinde villalar ve eğlence mekanları bulunuyor. Yöre halkı düğün derneğini özellikle yaz aylarında yapıyor. Caddenin her tarafından Türkçe ve Arapça şarkılar, türküler yükseliyor, eğlenen insanların şen sesleri her yana yayılıyor. Sahil sadece eğlence yeri değil. Aynı zamanda yöre ve çevre halkı tarafından kutsal kabul edilen Hızır Ziyareti de sahilde bulunuyor. Deniz kumlarının bittiği yerde yükselen bu bembeyaz ziyaretin Hz. Hızır ile Hz. Musa’nın buluştuğu yer olduğuna inanılıyor. Hatay’da birçok Hızır ziyareti bulunuyor, ancak en çok bilineni ve ziyaret edileni burası. Yolun tam ortasında bulunan ziyaretin önünden geçen araçlar ziyaret çevresinde bir ya da üç tur atmadan yollarına devam etmiyorlar. Ayrıca Samandağ’ın birçok yerinde sık sık küçük beyaz kubbeli ziyaretler görürsünüz. Burada dini büyüklere saygı hiçbir zaman azalmamış, geleneksel ilişki hep korunmuş. Deniz gündüzleri ne kadar dinginse geceleri de bir o kadar dalgalı. Dalgaların geceyi delen sesleri size huzur veriyor. Konaklamak için sahildeki tesislerden birini seçmeniz bu anlattıklarımıza tanık olma imkanı sağlayacaktır.



EN ÇOK BAYRAMIN
KUTLANDIĞI YER

Samandağ’ın iki temel özelliği ziyaretçilerin dikkatini çeker. Birincisi ve bence en önemlisi çok kültürlü insan dokusu. Arabı, Türkü, Alevisi Sünnisi, Ermenisi, Ortodoksu hepsi bu ilçe sınırları içinde içiçe yaşıyor. Bin yılda damıtıla damıtıla şekillenen bu tablo Samandağ’ın harcıdır. Samandağ’ın hangi köşesini gezseniz bu tablonun bir parçası ile karşılaşırsınız. Türkiye’nin tek Ermeni Köyü Vakıflı Samandağ sınırları içinde yer alıyor. Yemyeşil dokusu ile Vakıflı’nın çan seslerine biraz ilerisindeki Hıdırbey Köyü’nden ezan sesleri karışıyor. Bu coğrafyada içiçe yaşayan insanlar hem muhabbette hem alışverişte birlikteler. İşte bu yüzden Samandağ’da bayramlar bayramlara karışır, büyük bir şenlik yaşanır yıl boyunca. Ramazan ve Kurban Bayramları, Noel ve Meryem Ana Yortuları, Kadir Hum günleri tüm Samandağlılar’ın bir araya geldiği, birbirlerine iyi dileklerini sundukları özel günlerdir. Karşılıklı ziyaretlerin ardı arkası kesilmez. O yüzden burada komşuların iyi niyet dilekleri “Allah herkese kendi dininde yardımcı olsun” şeklindedir.

Tarihi Selefkiya kentinin 12 kilometrelik surlarından bugün geriye sadece kapısı kalmış. Surlar ne olmuş derseniz onlar yeni gelenlerin evlerinde kullanılmış. Eski Samandağ evlerinde Selefkiya’nın tarihi gizlidir. Yolunuza ya bir lahit çıkabilir ya da Helenistik çağa ait bir kabartma. Hiç şaşırmayın, Samandağ’dasınız. Samandağ ilçe merkezi yoğun bir yapılaşma gösteriyor. Modern binaların betonarme yığınlarının sonrasında bahçeler içinde villalar, daha ilerlerde ise yeşile boğulmuş köy evleri bulunuyor.
Samandağ’ın bereketli toprakları insan ilişkilerine de yansımış. Doğal ürünleriyle son yıllarda hızla gelişen Vakıflı Köyü’nden biraz ilerde yer alan Hıdırbey Köyü’de narenciye alanında gelişmiş. Köy meydanında bulunan ulu bir çınar ağacı ise ziyaretçileri buraya çekiyor. Koruma altına alınmış olan bu ağacın 800 ile 1000 yaşları arasında olduğu tahmin ediliyor ancak yöre halkı daha eski olduğuna, 2 bin- 3 bin yaşlarında olduğuna inanıyor. İnanışa göre, Hz. Musa buraya geldiğinde asasını yere saplamış, daha sonra baktığında asa yeşermiş. İşte bu ulu çınar Hz. Musa’nın asasıdır. Ağacın gövde çevresi 35 metre ve dalları tüm meydanı kaplamış durumda. Köprü yapımı ve meydan düzenlemesi nedeniyle meydan toprakla doldurulmuş ve yükseltilmiş, böylece ağacın gövdesinin kalın kısmı toprak altında kalmış. Görülen kalınlık 15-16 metre civarında. Hıdırbey evleri taştan yapılmış. İki katlı bu evler portakal bahçeleri içinde. Ne zaman gitseniz ya dalda ya da yerde portakal, mandalina görürsünüz. Samandağ’da 20 bin hektar naranciye, 17 bin de zeytin dikim alanına ulaşılmış. Samandağ’ın toprağından bereket fışkırıyor sadece yapılması gereken doğru tarım yöntemlerinin uygulanmasıdır.

Samandağ’ın diğer özelliği de baştan beri belirttiğimiz gibi bereketli toprakları. Aslında hem denizi hem toprakları bereketli Samandağ’ın. Bir tarafında Yayladağı, bir tarafında Musa Dağı ile Samandağ, denize açılan bir ova görünümünde. Sahili delta bereketine sahip. Yüksek kesimlerinde narenciye bahçeleri bol. Yükseklerde Hıdırbey ve Vakıflı Köyleri, Cemal Gürsel ve Şükrü Kanatlı Mahallesi yani bütün vadi portakal ve mandalina bahçeleriyle doludur. Ne yana gitseniz yere dökülmüş portakal ve mandalinaların çevreye yayılmış kokusunu duyarsınız. Sahile doğru indiğinizde ise maydanoz ve diğer çiçeklerin yemyeşil görüntüsü var.
Samandağ’ın ipek dokumacılığı da ünlüdür. Mehmet ve Şerif Arat kardeşler geleneksel el dokuması ipeklerle renk renk gömlekler, kravatlar, hediyelik eşyalar üretiyorlar. Ayrıca ev yapımı defne yağı ve sabunu da yörenin zenginlikleri arasında.

Şehirden, kalabalıktan sıkıldım diyorsanız Batıayaz Yaylası’na çıkarak Akdeniz’in insan ruhunu özgürleştiren havasını içinize çekebilir, Yeşilyazı Köyü’ne giderek Türkiye’nin ilk çıkan can eriklerinden tadabilirsiniz. Nisan ayında portakal çiçeklerinin kokuları sarar Samandağ ovasını, ekimde zeytinin kendine has rengi. Bu yazı daha da uzayabilir ama dediğimiz gibi Samandağ’da pusulanız hep bir fazla yön gösterir.

Yazı: Engin Buz

Fotoğraf: İsmail Zübari

0 Comments:

Post a Comment