KIRIKHAN

l
l
GEZİ
l
l
l
l









Amik Ovası'nın
"HANLAR ŞEHRİ"




Kırıkhan, Antakya merkezden yaklaşık 50 dakika uzaklıkta bir ilçe. Kırıkhan’a adını veren hanlardan bugün geriye bir eser kalmamış ama, buranın önemli bir ticaret ve üretim merkezi olduğu gerçeği hala kendini gösteriyor.



Çok eskilere dayanan tarihi ile Kırıkhan’ın merkezi yoğun bir nüfusa sahip. Kırıkhan, geniş Amik Ovası ve doğal güzelliklerle çevrili. 100 bin nüfusluyla hem kent hem de köy görüntüsünü içiçe barındıran Kırıkhan’da, ekonominin temelini tarım oluşturuyor. Nüfusun büyük bölümü tarımdan geçimini sağlıyor.

Antakya’dan Kırıkhan’a yolculuğumuz Kurtuluş Mahallesi’nde son buluyor. Cumartesi sabahı ayak bastığımız Kırıkhan’da ilk dikkatimizi çeken motorsikletlerin çokluğuydu. Son zamanlarda, özellikle gençler arasında motorsiklete olan büyük rağbetin sonucunda caddelerde yoğun bir trafik var.

Kurtuluş Caddesi’nde gezmeye başlarken, küçük bir ilçe için alışık olduğumuzdan fazla bir hareketlilik göze çarpıyor. Kırıkhan’da haftada 5 semt pazarı kuruluyormuş ve Kurtuluş Mahallesi’nde kurulan pazar bunların en büyüğü. Ana cadde ve ara sokaklar boyunca devam eden bu semt pazarında ‘yok yok’ desek yeridir. Pazarın girişinde bu yörede üretilmiş veya Suriye’den getirilmiş tütünleri görüyoruz. Küçük poşetlerde kilo ile satılan tütünlerin yanında tütün tablaları duruyor. Kimi gümüş işlemeli kimi sade. Her sokak farklı bir mesleğe ayrılmış. Bir nevi lonca yönetimi. Bir sokak sadece giysi satıcılarına ayrılmış, diğer sokaksa sebze ve meyve satışlarına. Bir yerde Kırıkhan ve çevre köylerden gelenlerin ev yapımı tuzlu yoğurtları, peynirleri, çökelikleri, salçaları ve bahçelerinde yetişen sebze ve meyveler. Kırıkhan’ın kavunu ünlüymüş. Sarı ve küçük olan bu kavun tadıyla farklılığını hissettiriyor. Gıdalar genellikle yöreden temin edilirken, tekstil ürünleri ve giysiler Antakya ve kent dışından geliyor. Sebze ve meyveler neredeyse İstanbul’daki semt pazarlarının üçte biri fiyatına. Ayrıca yöreye özgü acur, seğirmen kabağı, börülce ve daha birçok sebze-meyveyi burada ilk defa görüyoruz. Pazar tıklım tıklım, ana baba günü. Kırıkhan yoğun göç almış bir yer. Amik Ovası’nda ekili pamukları toplamaya gelen mevsimlik işçilerde pazarda görünüyor. Urfalı kadınlar Urfa yöresine ait kıyafetleri ve alınlarındaki dövmeyle farklı bir çizgi olarak katılıyor pazara. Pazar alışverişi yapan yetişkinlerin bir elinde poşetler diğerinde ufak çocuklar. Kimisi şeker istiyor, kimisi oyuncak.

PİDE FIRINLARI VE KIRIKHAN

Pazardan ana caddeye döndüğümüzde karşılıklı iki dükkan görüyoruz. Fırın ve kasap. Kırıkhan’da 30 civarında fırın varmış. Fırınla kasabın ne alakası var demeyin kağıt kebabı bu iki mesleği birleştirmiş. Kasaba giden müşteri kağıt kebabı siparişini veriyor. Kasap baharat ve zerzevat ile hazırladığı kebabı mumlu üzerinde fırına gönderiyor. Odunlu taş fırında kağıt kebapları güzel kokular yayarak pişiyor. Yöre ekonomisi tarıma dayalı olarak büyük bir gelişme göstermiş. Yörede birçok çırçır, pres, tekstil, yağ, mısır kurutma, salça fabrikası var.

Tenekecilerin yeraldığı çarşıyı gezerken yöre halkının Karabalık dediği bir balık türünü görüyoruz. Burada en çok bu tür balık seviliyormuş. Kedi balığı gibi bıyıklı bu balık Kırıkhan’a yakın olan göl bölgesinde yetişiyormuş. Hatay’ın tek doğal gölü Gölbaşı Gölü ya da diğer adıyla Balıklı Göl Kırıkhan’da bulunuyor. Gölden getirilin balıklar çarşının ortasındaki küçük bir havuzda satılına kadar canlı tutuluyor. Kırıkhan’da hangi meslek ünlüdür diye soruyoruz bir esnafa ve hiç ummadığımız bir cevap alıyoruz: “Dişçiler”. Birkaç kuşaktır dişçilik yapan aileler varmış. Eskiden çıraklıkla dişçiliği öğrenenler şimdi çocuklarını üniversitelerde dişçi olarak yetiştirmişler ve Hatay’ın birçok yöresinden Kırıkhan’ın dişçilerine çok fazla hasta geliyormuş. İlçe merkezindeki Kurtuluş İlkokulu’ndan Delibekirli Çayı ve üzerindeki köylere doğru yol aldığımızda sıra sıra köylere hemen ulaşıyoruz. Yaz sonuna doğru Delibekirli’nin suyu kurumuş. Akarsu üzerindeki köprüler adeta boşlukta asılan taştan ve demirden halkalar gibi asılı duruyor. Delibekirli bu yıl dağdan su taşımıyor Kırıkhan’a. Bir köyden diğerine geçmek için köprülerde zik zak çiziyoruz. Yukarılar çıktıkça sık ağaç örtüsü ve ferah bir hava hissettiriyor kendini. Binalar bir ya da iki katlı. Ahşap merdivenlerle çıkılan ikinci katlar misafir ağırlamak için geniş tutulmuş sanki. Köylerin hareketli olduğunu söylemek güç, heryerde olduğu gibi burada da gençler şehrin hayatına karışmış. Yaşlılar geçmişin izleri gibi beliriyor köy evlerinin kapılarında.

Kırıkhan merkezden Amik Ovası’na doğru giderken Alabeyli Köyü’nün kuzeyinde yüksek bir tepede önemli bir ziyaret yeri bulunuyor. Beyazıd-ı Bestami Hazretleri Türbesi neredeyse tüm yöreye hakim bir tepede bulunuyor. Burası eskiden bir kaleymiş daha sonra ünlü bilim ve din adamı Beyazıd-ı Bestami’ye ilim işleri için medrese yapması için verilmiş. Toprak altında hala kemerli oda bölümleri görülebiliyor. Ancak bir aracın geçebileceği genişlikteki yoldan türbeye doğru çıkıyoruz. Türbe özellikle Hac döneminde yoğun ilgi görüyormuş ama biz gittiğimizde de çok yoğun bir kalabalık gördük. Sadece Hatay’dan değil, diğer bölgelerden ve hatta Suriye’den bile ziyarete gelenler varmış. Araçtan indikten sonra türbeye ulaşmak için üç katlı bir merdivenden çıkmanız gerekiyor. Türbe katında merdivenin başında Hatay’ın anavatana katılmasında büyük katkıları olan Şevki ve Reşat Mursaoğlu’nun mezarları bulunuyor. Türbenin ilk girişinde Beyazıd-ı Bestami’nin mezarı bulunuyor. Daha içeride kadınlar ve erkekler için ayrı ayrı ibadet odaları bulunuyor. Türbeye İslamı simgeleyen yeşil renk hakim. Türbeden çıktığımızda bir yanda kurban kesenleri, adak adayanları, bir yandan da buraya sanki piknik yapmaya gelmiş gibi oturan, sohbet eden aileleri görüyoruz. Onlar için burası klasik türbe ziyaretlerinin ötesinde anlamlar taşıyor. Türbe, eski bir kale kalıntısının üzerinde olduğu için bazı sur ve oda kalıntıları hala ayakta duruyor. Rüzgarın sert estiği bu tepede bir taraf olduğu gibi uçurum, diğer taraf Amik Ovası.

BEREKETLİ AMİK OVASI

Amik, bereketi ile Türkiye’nin önemli ovalarından biri. Ayrıca Çukurova’dan sonraki en sıcak bölgedir. Bir zamanlar burada Amik Gölü varmış. 310 kilometre genişliğindeki göl ve bataklık alanı 1955 yılında başlayıp 1980 yılında tamamlanan kurutma işlemiyle Amik Ovası’na dönüştürülmüş ve tarıma açılmış. Geniş pamuk tarlaları eylüle doğru beyaz beyaz patlamaya başlıyor. Beyaz altın denilen pamuk, yöre insanın en önemli geçim kaynaklarından birini oluşturuyor. Yol boyu pamuk tarlaları gelişmiş tekniklerle en yüksek verimi verecek şekilde biçimlendirilmiş. Bu tarlalarda çalışmak için gelen mevsimlik işçileri de unutmamak gerek. Urfalı kalabalık bir aile Muratpaşa Köprüsü’nün hemen yanında, tarlaların içinde kapısız ve penceresiz bir evde kalıyor. Bir ay önce gelmişler ve on beş gün daha kalacaklarını söylüyorlar. OIdukça zor yaşam koşullarında çalışan bu aile, Amik Ovası’nda pamuk topladıktan sonra yeni yerlere doğru gidecekler. Göçerliğin yeni yüzleri bunlar. Tarihi köprünün sadece orta kemerleri görülebiliyor, gerisi toprak altında. Bir zamanlar altında çağıldayarak akan akarsunun yerini bereketli bir ova almış. Kullanılmayan bu dar ve tarihi köprünün hemen yanından toprak yol geçiyor. Adeta pamuğun beyazlığı içinde kayboluyor köprü. Amik Ovası ayrıca kuşların göç yolu üzerinde olduğu için doğal hayat açısından büyük önem taşıyor. Bunun yanısıra, Amik Ovası’nda yetişen çileğin hem rengi daha koyu kırmızı hem tadının daha doğal ve güzel olduğunu öğreniyoruz.

Ovanın içinde, şifalı suları ile yurtiçi ve yurtdışından ziyaretçileri hiç eksik olmayan Kaplıca- Hotel Hamamat bulunyor. Antakya’ya 45 km uzaklıktaki Hotel Hamamat’ın thermal nitelikteki havuzları birçok hastalığa deva oluyor. 36-38 derece sıcaklığındaki kaplıca suları kükürt oranları ile Türkiye’de tek olma özelliğinde. Kükürt suyu, vücut hücrelerindeki faaliyeti uyandırıp vücudun kuvvetini arttırarak zindelik veriyor. Kaplıca ortopedik ve romatizmal rahatsızlıkların yanısıra, kalp ve damar sertliği, kadın hastalıkları, cilt hastalıkları ve ülser gibi hastalıklara da iyi geliyor. Hotel Hamamat, sunduğu hizmet kalitesi ile bölgede önemli bir sağlık turizmi merkezi. Köklü bir geçmişe sahip olan Kırıkhan’da bugün çok fazla tarihi eser bulunmuyor. Kırıkhan adına ilk kez 16. yüzyılda Karacaoğlan’ın bir şiirinde ‘Kırıkhan’dan yüklediler göçünü’ dizesinde rastlanmış. İsmini aldığı hanlardan bile birşey kalmamış geriye. Şehir içindeki Ermeni kilisesi’ne gidiyoruz. Hemen bitişiği otopark olan Kırıkhan merkezdeki bu kilise büyük oranda tahrip olmuş. Dört duvarı ve çatının bir bölümü kalmış. Merkeze yakın Alabeyli, Ceylanlı ve Bektaşlı köyleri çevrelerinde bulunan Darb-ı Sak (Trepase) Kalesi ve ova boyunca yer alan höyükler Kırıkhan’ın tarih boyunca bir ticaret ve güvenlik-haber alma merkezi olduğunu gösteriyor. Amik Ovası’nda höyükler ise bugün keşfedilmeyi bekliyor.

KIRIKHAN GELENEKLERİ

Kırıkhan’da birçok gelenek bugün hala yaşıyor. Özellikle evlenme ile ilgili adetleri ve gelenekleri... Bir aile kız istemeye gideceği zaman kız tarafına ‘Bir akşam size gelmek istiyoruz’ deniyor. Kız evine gidildiğinde ‘Allahın emri, peygamber efendimizin kavliyle kızınızı istemeye geldik’ denir ancak cevap verilmeden kahveler içilmez çünkü kızın kısmetine dokunulmak istenmez. Kız tarafı cevap için süre ister ve erkek tarafı da verilen ikramlara dokunmadan evden ayrılır. alındıktan sonra düğün hazırlıklarına başlanır. Nişan eskiden kız evinde yapılırken, günümüzde oğlan tarafından belirlenen bir yerde yapılıyor. Kına gecesi düğün öncesi en önemli gündür. Kız ağlatma geleneği burada da sürdürülür;

“Kınayı getir ane
Parmağın batır ane
Bu gece misafirim
Koynunda yatır ane”

Nikahta kısmetleri bağlanmasın diye bekarlar ellerini ya da kollarını kavuşturmazlar. Düğünden sonra gelin arabadan inmeden oğlanın yakınları para, şeker, buğday, çerez, badem serperler. Arabadan indikten sonra gelinin eline bir şişe verilir ve onu kırması istenir.

Yağmur duası geleneği de tarıma bağlı bir bölge olarak burada varlığını korumakta. Nisan-Mayıs aylarında yaşanan kuraklıklarda, yaşlılar öncülüğünde çıkalan ‘Modu modu çağırma’da, gençler ve çocuklar bir korkuluk yaparak, eski giysiler giyerler. Güneşin batmasıyla başlayan törende, korkuluk bir sırığa bağlanır. Daha sonra ev ev dolaştırılır ve şu tekerleme söylenir;

“Modu! Modu!
Anan kimden doğdu
Bir kaşık sudan doğdu
Ver Allah’ım ver
Kırk gün yağmur
Elli gün çamur”

Evdekiler bunun üzerine korkuluğun üzerine bir kova su döker, kalabalığa yağ, un, bulgur verir, ertesi gün de türbeye gidilerek dua edilir.

NASIL GİDİLİR
Has Turizm : 444 06 31
www.hasturizm.com.tr

NEREDE KALINIR
Hotel Hamamat : (0326) 464 10 50
Orontes Hotel : (0326) 214 59 31

BİLGİ
Kırıkhan Bld. Hallka İlişkiler Müdürlüğü:
(0326) 216 60 98

NEREDE YENİR
Sultan Sofrası : (0326) 213 89 59
Antakya Evi : (0326) 214 13 50

0 Comments:

Post a Comment