DORTYOL

KÜLTÜRLER KAVŞAĞI
DÖRTYOL








Bütün yolların Roma’ya çıktığı söylenir. Dörtyol, bu bölgedeki yolların kesiştiği bir kavşak... Dörtyol, coğrafi konumu, doğal ve tarihi güzellikleriyle bu tanımlamayı hakediyor. Dörtyol’un yaylalarına çıktığınızda tüm Akdeniz’e hükmedecekmişsiniz gibi bir duyguya kapılırsınız. Hayat burada saatler ve günlerle değil aylar ve yıllarla ölçülüyor.


Anadolu, Ortadoğu ve Arabistan’a giden yollar üzerinde olan Dörtyol kavşak konumundaki bir bölge üzerine kurulmuş. Kültürler kavşağı Dörtyol, Amanos Dağları ile İskenderun Körfezi arasında kuzey-güney yönünde uzanıyor. Tarih boyunca savaş ve ticaret için bu yol önemli bir geçit olmuş. Birçok medeniyetin geçişine tanıklık eden Dörtyol, tarihin en büyük savaşlarından biri olan Issos Savaşı’na da ev sahipliği yapmış. Büyük İskender’e Hindistan’a gidecek yolu açan bu savaş M.Ö. 333 yılında kazanılmıştı. Bugün Dörtyol’da Issos Harabelerini gezerken bu büyük savaşın izlerine rastlayabilirsiniz. Günümüzde bu bereketli topraklarda 120 bin civarında insan yaşıyor. Payas’taki sahili, yaylaları, doğal güzellikleri ile Dörtyol birçok güzelliği içinde barındıyor. İskenderun’un kuzeyinde yer alan Dörtyol, aynı zamanda mandalinası yani narenciye üretimi ile de ünlü.14. yüzyılda Memluklular tarafından ele geçirilen Dörtyol ve çevresi uzun süre Özeroğulları tarafından yönetilir.

Kışları Özerli ve çevresinde oturan Özeroğulları, yazları da Gavur Dağları’nda yaylaya çıkıyordu. Dörtyol ve çevresinin Osmanlı hakimiyetini geçmesi 1516’da Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferi ile gerçekleşir. Bölge, Özer ili adıyla bir sancağa dönüştürülür. Bugün Dörtyol, yaylaları ile hayvancılık için büyük olanaklar sağlamış.
Ancak tarım da bir o kadar gelişmiş. O dönemde yapılan değirmenler bu tarımsal canlılığın bir kanıtını oluşturuyor. Dörtyol’un sahil beldesi Payas tarihi yapılarıyla önemli bir yerdir. Sokullu Mehmet Paşa burayı kendisine dirlik olarak verildiği için imar ettirmiş. Bugün onun adıyla anılan külliyenin içinde han, hamam, bedesten camii bulunuyor. 1574’te kervansarayın yapılmasıyla deniz ticareti Payas’ta yoğunlaşır. Kervansarayın hemen yanında bulunan kale ise Haçlı savaşlarına kadar uzanan tarihe sahiptir. Bu farklı dönemlere ve kültürlere ait eserler zamana meydan okurken, aslında kültürel kaynaşmanın da ipuçlarını veriyor. 1648 yılında buralardan geçen Evliya Çelebi, Payas’ı seyahatnamesinde ayrıntılı olarak anlatır. 1865 yılında Payas Sancağı Halep Vilayeti’ne bağlandıktan 4 yıl sonra Adana Vilayeti’ne bağlanır. Cebel-i Bereket Sancağı’na bağlı bir kaza haline getirilen Payas'ın 1902 yılında 2 nahiyesi ve 46 köyü varmış.
Dörtyol adına ilk defa 1870'lerden itibaren tapu kayıtlarında Payas Kazası’nın bir mevkii olarak rastlıyoruz. Kaza merkezinin Payas’tan Erzin’e taşınma tarihi 1906’dır. 1909 yılında da Adana Vilayeti Cebel-i Bereket Sancağı’na bağlı Dörtyol kaza merkezi olarak belirlenir. Milli Mücadele yıllarında Kuva-i Milliye’nin kurulduğu ilk yer olan Dörtyol, 9 Ocak 1922’de düşman işgalinden kurtuldu. 1939 yılına kadar Seyhan’a bağlı olan Dörtyol, Hatay’ın anavatana katılmasıyla Hatay sınırları içine alındı. Kurtuluş Savaşı’nın anıları hala Dörtyol’da yaşıyor. İstasyon Caddesi üzerinde park içindeki İlk Kurşun Anıtı 1994 yılında, İlk Kurşun Müzesi ise 1997 yılında açılmış. Hatta belediye binasının giriş katında bile Kuva-i Milliye’den kalma silah ve eşyalar sergileniyor. İskenderun yolundan Dörtyol’a girdiğinizde sizi geniş caddeler ve palmiye ağaçları karşılıyor. Uzun bağlantı yollarından sonra hayatın aktığı merkeze ulaşıyorsunuz. Ortaokul ve Abdi İpekçi Caddeleri üzerinde bulunan Atatürk Parkı, Dörtyol sakinlerinin önemli bir buluşma noktası. Geniş bir alana kurulmuş olan bu parkta yöreye özgü palmiye ağaçları, bitki türleri bulunuyor. Çocuk oyun alanları, Atatürk büstü ve yürüyüş parkurlarıyla Atatürk Parkı hemen yan tarafında bulunan cezaeviyle ilginç bir tezat oluşturuyor.
2000 yılı nüfus sayımına göre Dörtyol’un toplam nüfusu 126 bini aşmış. Bu nüfusun yarıdan biraz fazlası belde belediyelerinde yaşıyor. Diğer önemli bölümü ise ilçe merkezinde ve ancak yüzde 4’ü de köylerde hayatlarını sürdürüyor. Dörtyol merkezinin çekiciliği ekonomik ve ulaşım faktörleriyle açıklanabilir. Sanayi burada önemli bir faaliyet alanı. Çalışanların yüzde 40’ı sanayi işçisi. Burada da sanayi ve tarım ekonomik gelişmenin iki yönünü oluşturuyor.

YEŞİLİN VE GEÇMİŞİN AYAK İZLERİ

Dörtyol’un ana caddesi neresidir diye baktığımızda Belediye ve Kaymakamlık ile diğer kamu binalarının da bulunduğu İstasyon Caddesi’ni görüyoruz. Geniş bir bulvar olan bu cadde Dörtyol’un merkezini oluşturuyor. Belediye Binası’nın ağaçlarla döşenmiş ilginç girişi, karşı tarafında yer alan parkı ve parkın hemen yanında yükselen tarihi Dörtyol evleri geçmişten bugüne gelişimin izlerini gösteriyor. Tarihi Dörtyol evlerinin örneklerini oluşturan İstasyon Caddesi üzerindeki bu sıralı evler ne yazık ki restore edilmeyi bekliyor. Cumbalı olan bu binaların alt katları hala işyeri, büro olarak kullanılıyor. Bu binalarla yakından ilgilendiğimizi görenler daha güzellerinin Dörtyol’un çeşitli yerlerine yayıldığını, istersek bize gösterebileceklerini söylüyorlar. Bir Dörtyollu rehberimiz oluyor artık. Onunla gezmeye başlıyoruz Dörtyol’un dört bir yanını. Bizi öncelikle Kışlalar Caddesi Doğan Sokak’ta bulunan tarihi bir yapıya götürüyor. 1912 yılına ait bu binanın dış duvarları sağlamlığını korumasına karşın içi tam bir harabe görünümünde. Bir zamanlar burası bir Ermeni ailenin eviymiş. 3 katlı bu taş yapı zamanın ve insanların tahrip edici gücüne direnmiş, çevresi apartman ve müstakil evlerle dolmuş. Bu binaya benzer iki- üç katlı başka tarihi binalar da görüyoruz. Ancak çoğu bakımsız ve kaderine terk edilmiş olarak bekliyor. Dörtyol’un çevresindeki bu tarihi binaların yanısıra narenciye bahçeleri de geniş yer kaplıyor. Mandalina ve portakallar sararmaya yakın renkleriyle dallardan sarkıyor. Bahçe kapıları sonuna kadar açık, birileri gelip buraya zarar verecek korkusu hiç yok.
Yazları Özer Çayı kuruyor burada. Eskiden hayat taşıyan bu dere artık binalar arasında kaybolup gidiyor. Dörtyol sahili, binaları ve kent merkezi kadar yaylaları ile de ünlü bir yer. Adana, Hatay ve civar kentlerden Dörtyol yaylalarına gelenlerin sayısı hiç de az değil. Topaktaş, Pekmezci, Kocadüz-Üçkoz, Aşağı ve Yukarı Bağrıaçık, Taşlı Ufacık Yaylaları bunlardan bazıları. Bizim yolumuz da Çökek Yaylası’na uzandı. Yaylaya çıkmak için 8 km’lik asfalt yolu aşıyoruz. Yükseldikçe tüm Dörtyol, Payas ve İskenderun ayaklarımızın altında beliriyor. Akdeniz karşımızda mavi bir örtü gibi sınır çiziyor. Dörtyol merkezinde gördüğümüz palmiyelerin yerini Amanoslar’da meşe, kızılçam, karaçam, kayın, gürgen, köknar ağaçlarından oluşan çeşitlilik alıyor.
Dörtyol’un doğusu boyunca uzanan Amanos Dağları’nın yükseklerinde yer alan Çökek Yaylası, bol oksijenli temiz havası ile size hemen doğal bir ortam sunuyor. Çökek Yaylası’nın girişinde ‘Huzur Yaylasına Hoş Geldiniz’ tabelası bulunuyor. Gerçekten huzur aramak için çok uzaklara gitmek gerekmiyor burada. Yeşil bir örtü ile çevreniz kuşatılmış ve dış dünyanın sizi yoran havası içeri girmiyor. Çam ve meyve ağaçları içerisinde kurulmuş olan yaylanın yukarı tarafları bazen yoğun sisle kaplanıyor. Buradaki yapılar ahşap gövde üzerine çatı ve taş temelden oluşuyor. Bazı yeni binalar olmasına karşın çoğunlukla köy tarzı binalar görünüyor. Yaylaya yaklaşırken tek tük evler beliriyor. Sonra bu evler yoğunlaşıyor. Bazen cumbalardan, pencerelerden, bahçelerden yaşlıların meraklı bakışları uzanıyor. Gelen yabancıları, misafirleri izleyen meraklı gözler eğer selam verirseniz, ‘hoş geldin’ diyen gülen yüzlere dönüşüyor. Yusuf Amca bastonuna dayanarak bize yaklaşıyor, selam veriyoruz, selam alıyoruz. Payas’tan geldiğini, yazın 3 ay Çökek’te kaldığını, Eylül’ün ortasında ise döndüğünü söylüyor. Yayla nüfusu yazları ve tatillerde artıyor. Yazın ziyaret ettiğimiz Çökek’te çocukların çokluğu dikkatimizi çekti. Meydanda top oynayanlar, saklambaç oynayanlar ne ararsanız var. Bir başka köşede kadınlar bir arada oturmuş sohbet ediyorlar. Meydandaki caminin hemen yanında bir türbe bulunuyor. Çiçekler ve vitraylarla süslenmiş bu türbe ‘Hacı Ziyaiddin Ziyareti’ olarak biliniyor.

Dörtyol’un en önemli belde belediyesi şüphesiz Payas. Payas hem turistik, hem de sanayi açısından Dörtyol’un en önemli bölgesini oluşturuyor. Sokullu Mehmet Paşa Külliyesi burada bulunuyor. Sokullu Mehmet Paşa burayı Mimar Sinan’a kervansaray, hamam, medrese, camii ve bedesten gibi yapılarının birarada olduğu bir külliye olarak 16. yüzyılda yaptırmış. Ana yapısı hiç bozulmamış olan külliyenin çarşısı uzun yıllar kullanılmış. Günümüzde ise çarşı boşaltılmış ve restorasyona başlanmış. Külliyenin geniş iç bahçesi konser ve etkinlik düzenlemek için mükemmel bir seçenek oluşturduğu için halen kullanılıyor. Külliyenin hemen yanında yükselen Payas Kalesi ise Haçlılar zamanında yaptırılmış. Osmanlılar tarafından ise restore edilmiş. Deniz kıyısındaki Cin Kulesi’nin de Cenevizliler ya da Haçlılar tarafından yapıldığı tahmin ediliyor. Burası deniz güvenliğini sağlamak amacıyla yapılmış bir gözetleme kulesi. Cin Kulesi’nin etrafı çevre düzenlemesi ile parka dönüştürülmüş ve burada aileler piknik yapıyor, çocuklarıyla Akdeniz’in hemen kıyısında oyunlar oynuyor.
Sadece Payas sahili turistik açıdan zengin eserlerle dolu değil. Dörtyol ve Erzin arasında bulunan Issos Harabeleri büyük bir zaferin ya da yenilginin izlerini taşır. Makedonya Kralı Büyük İskender’in Pers Hükümdarı III. Dairus’u yendiği savaştan söz ediyoruz. Burada Antik Issos kentinin su depolarından, su kemerlerinden, mabed ve şehir yerleşiminden kalıntılar bulunuyor. Anadolu’da kaleler genellikle ağaçtan yoksun, çıplak kayalıklar, tepeler üzerine kurulmuştur. Bu kaleler genelde ovalar ve düzlüklere hakim bir yerdedir. Nereden baksanız görülebilir. Ancak Mancınık Kalesi Dörtyol’un kuzeyinde, Amanos Dağları’nda ormanın içinde kurulmuş. Sahili, yaylaları, narenciye çeşitleri ve sanayisi ile Dörtyol günümüzde hala bir kavşak olma konumunu sürdürüyor. Küresel bir dünyada tüm yolların geçtiği bir yer olmak Dörtyol’u ayrıcalıklı kılıyor.

0 Comments:

Post a Comment