Altinozu

Zeytinlikler arasında
Hatay'ın şirin bir ilçesi










Altınözü




Altınözü,
Hatay'da zeytinciliğin
en yoğun
yapıldığı yer.
Adını toprağının bereketinden alan Altınözü’nde,
Müslüman’ı Hristiyan’ı, Arap’ı Türk’ü
birlikte yaşıyor.
Çok kültürlülüğün
hakim olduğu
Altınözü,
geleneksel yaşamdan
bir kesit sunuyor.




Antakya merkeze yarım saat uzaklıktaki Altınözü İlçesi’ne gitmek için Antakya’dan kalkan dolmuş taksilere biniyoruz. Suriye sınırında dağlarla çevrili bu küçük ilçe geleneksel yaşamın bozulmamış saflığını ortaya koyuyor. 45 köyün bulunduğu Altinözü’nün nüfusu 8 bine yakın. Suriye ile sınır olan Altınözü, aynı zamanda Yayladağı, Samandağ ve Reyhanlı ilçeleri ile de komşu. İlçenin isminin bereketli topraklarından geldiği sanılıyor. Altınözü biberinin ünü dünyaya yayılmış, Hatay’da zeytinciliğin en yoğun yapıldığı yer de burası. Türkiye’de en çok traktöre de burada rastlamak mümkün. Altınözü’nde zeytinciliğin yanısıra buğday, arpa, tütün, biber olmak üzere birçok sebze ve meyve çeşidi üretiliyor.

1945 yılında kurulan ilçe, Antakya merkez ile yoğun bir ulaşım trafiğine sahip. Dolayısıyla ilçeye ulaşım çok kolay. Altınözü’nün merkezindeki meydana vardığınızda, hemen dikkatinizi banklarda, dükkan önlerinde oturan insanlar çekiyor. Altınözü hala insanların birarada olmaya önem verdiği bir yer. Sohbet için bir gölge altı yetiyor.

Altınözü, köyleri ve merkezi ile birbirine sıkı sıkıya bağlı bir yerleşim. Genel itibariyle bir kasabayı andıran ilçede, iki ya da üç katlı yapılar göze çarpıyor. Ama her bina neredeyse bahçe içinde, Altınözü insanı yeşili ve doğayı seviyor. Yaklaşıp soruyoruz yaşlılara yöre insanı nasıl geçinir diye. Altınözü büyük bir emek gücünü Antakya ve yöresine gönderiyormuş. Orada konuştuğumuz köylüler “Çalışanlarımızı hergün bu taksi dolmuşlar şehre götüp getirir. Burada hala çiftçilikle geçinenler de boş durmuyor. Bazılarımız zeytin yetiştiriyor” diyor. Gerçekten de Altınözü’nü gezerken sonbaharın yaklaştığı şu son yaz günlerinde büyüklü küçüklü zeytin fabrikalarını görüyoruz. Bu fabrikalardan rastgele birine giriyoruz. Zeytin mevsimi olmadığı için boş olduğunu görüyoruz. Neden bu kadar çok fabrikanın bir arada olduğu ve çalışmadığı konusunda edindiğimiz bilgi hayli ilginçti. Daha önce az sayıda zeytin fabrikası varmış. Bu işin çok karlı olduğunu düşünen bir çok kişi, fabrika yapmış. Neredeyse her köye 3-4 zeytinyağı fabrikası kurulmuş. Kar edemeyince de bir çok fabrika ölü bir yatırım olarak kalmış.

Toprak bereketli, insanları iyimser

Zeytinden başka tütün de önemli bir gelir kaynağıymış burada. Ancak şimdilerde artık tütün eken pek görülmüyor. 250 kiloya kadar kota getirilmesi, tütün ekimini büyük ölçüde olumsuz etkilemiş. Buna rağmen evlerin bahçelerinde kurumaya bırakılmış tütün demetleri görüyoruz. Kimi daha yeşil yeşil, kimisi kararmış yüzünü toprağa dönmüş. Çamaşır iplerine dizilmiş kirli renkleriyle tütünler.

Yörede çevremizden hiç eksi olmayan tek bitki incirdir. Neredeyse her bahçede incir ağaçları, daha yoğun olarak da nar ağaçları görüyoruz. Yol boyunca tarlalar arasında sınırı oluşturuyor sanki incir ağaçları. Ya da yolculara ‘göz hakkıdır’ diye ikram için dikilmiş diye geliyor aklımıza. Yolboyu uzanan incir ağaçları yanlarına nar ağaçlarını da almışlar. Bire bin veren bereketli nar bir çok yörede kutsal sayılır. Taşı, toprağı gibi suyu da bereketli sayılır buranın. Örneğin, Karsu Köyü yakınında kayalık mevkiinin altında bulunan Ilıcak kaynak suyu, yaz kış sıcak olur ve cüzzam, uyuz gibi hastalıklara iyi geldiğine inanılır.

Altınözü 60 yıl kadar önce ilçe olmasına rağmen, çok eski bir yerleşim alanı. Burada Hristiyan ve Müslüman, Türk ile Arap, milliyet ve din ayrımı yapmadan yıllardır birlikte yaşıyor. Bugün Altınözü’nde iki Hristiyan köyü kalmış; Tokaçlı ve Sarılar. Altınözü merkezden Tokaçlı Köyü’ne gitmek için Pazarköprü’nün üzerinden geçiyoruz. Dere yaz güneşin arta kalan suyu taşıyor. Köye doğru giderken lüks konutlar kendini gösteriyor. Villa tarzındaki binalar yurt dışında yaşayan, ancak tatillerde dönen Hristiyan vatandaşlara ait. Tokaçlı Köyü’nde bu modern binaların hemen yanında boşalmış tarlalar bereketini çoktan unutmuş. Köyde kalan yaşlılar ve kadınlar, ellerinde eşeklerin ipleri tarlalara iniyorlar. Tarlanın bir yanında çoktan kullanımdan kalkmış ‘batuz’u görüyoruz. Kullanılmaz durumdaki bu buğday ve zeytin ezici taş aletin diğer köylerinde hala yaygın olarak kullanıldığını görünce şaşırmamak elde değil. Köy meydanında tarihi Maria Ana Rum Ortodoks Kilisesi yeralıyor.

Müslüman ile Hristiyan bir arada

Kilisenin mensuplarından bir köylü buluyoruz. Aynı zamanda kilisenin de bakıcısı olan köylünün evi dışarıdan bakıldığında beyaz kireçle boyalı bir taş yığını gibi duruyor. Ancak dış kapıdan içeri girdiğimizde bizi gizli bahçesi ve çardağıyla farklı bir mekan karşılıyor. Çardağın bir yanından üzüm, diğer yanından nar meyveleri sallanıyor. Kilise bekçisinin adının Abdullah olması ilgimizi çekiyor. Biraz şaşırıyoruz. Çünkü ne de olsa Abdullah Müslümanlar için önemli bir isim. Bir Ortodoks’un adının Abdullah olmasına pek alışık değiliz. 80 yaşındaki Abdullah Amca bize kiliseyi gezdiriyor. Restorasyon yapılmasına rağmen kilisenin 600-700 yıllık bir geçmişe sahip olduğunu söylüyor. Resmi olarak inşaa tarihi tam bilinmeyen kilisenin girişinde mermer üzerine Eski Ahit’te geçen 10 emir bulunuyor.

Altınözü’nün yeşil düzlüklerinde zeytinlikler, üzüm, nar ve incir bahçeleri geniş yer tutuyor. Doğanın içinde, ondan kopmadan insanların çalıştığı bir yer burası. Bir mevsim zeytinle diğer mevsim incirle geçiyor.

Aynı levha Sarılar Köyü’ndeki Marcircos Türk Hristiyan Ortodoks Kilisesi’nde de karşımıza çıkıyor. Maria Ana Rum Ortodoks Kilisesi’den ayinler Arapça yapılıyor. Bekçi Abdullah’ın ifadesiyle, her pazar namaz kılıyorlar. Günlük hayatlarını da, “Müslümanı, mesihi, kim kimdir bilmeyiz, birlikte yaşıyoruz” diye özetliyor.

Diğer Hristiyan köyüne, karşı tepede kurulu olan Sarılar’a gidiyoruz. Sarılar aslında mahalle olarak da biliniyor. Tokaçlı’ya göre daha çok gelişmiş ve daha kalabalık bir nüfusa sahip. Sarılar’da havanın da güzel olmasıyla insanlar evlerinin pencerelerini, kapılarını sonuna kadar açmış. Kulağımıza Arapça müzik tınıları geliyor. Marcircos Türk Hristiyan Ortodoks Kilisesi’nin papazı Cebrail Kuşoğlu güleryüzle karşılıyor bizi. Kilisenin bahçesinde, burada görev yapmış bazı papazların mezarları bulunuyor. Geniş bahçe içindeki bu mezarlar camilerin yanlarındaki mezarları ve türbeleri hatırlatıyor. Papaz Cebrail Kuşoğlu, Sarılar’ın 400 hanesi olduğunu ve Avrupa’daki gurbetçilerle birlikte nüfusun 5 bin civarında olduğunu söylüyor. 13. yüzyıl başlarında yapılan kilise 1872 yılında yaşanan bir depremde büyük hasar görmüş ve restore edilerek bugünkü görünümünü almış. Kilisenin yöredeki Hristiyanlar için önemli bir uğrak yeri olduğunu belirten Kuşoğlu, ibadetlerini Türkçe ve Arapça yaptıklarını dile getirerek; “Biz bu kutsal toprakların evlatlarıyız, dışarıdan gelmedik.” diyor. Sarılar’da gezerken seyyar bir kalaycıyı çalışırken görüyoruz. Öğlen güneşinin altında tencereleri kalaylayan Hasan Karadağ da, kalaycılığın baba mesleği olduğunu ve her gün böyle gezdiğini belirtiyor. Kalaycı, 15-20 dakika süren kalaylama karşılığı ise 7-8 YTL para kazanıyor.

Batuz’ta zeytin, tandırda ekmek

Altınözü’nün önemli tarihi eserlerinden biri olan Koz Kalesi’ne giderken, Kamberli Köyü’nün içinden geçiyoruz. Köylüler yaklaşan Cuma namazının telaşında. Kalabalık köy meydanında yaşlılar bir yere oturmuşlar, kendi aralarında konuşuyorlar. Arap kökenlilerin yaşadığı köyde yaşlılar yavaş yavaş Arapça’nın unutulmasından yakınıyorlar. İki katlı köy evlerinin pencerelerinde kurutulmaya bırakılmış kırmızı biberler görülüyor. Koz Kalesi’ne giderken uğrayacağımız son köy Koz Kalesi Köyü.

Nüfusu 900 civarında olan Kozkalesi Köyü’nün temel geçim kaynağı tarım. Köyün her evi bahçe içinde ve bahçeler meyve ağaçlarıyla dolu. Nar, üzüm, incir yine en çok gördüğümüz meyve ağaçları. Tokaçlı Köyü’nde bir kenara atılmış olan batuz burada hala kullanılıyor. Çeşmede yün yıkayan kadınlar görüyoruz. Herşeyin doğal ve güzel olduğu bir yer için herhalde çok uzaklara gitmek gerekmez. Köy daima ekmek kokuyor desek yanlış olmaz. Her evin bahçesinde bir tandır ocağı var ve sürekli yanan tandırlardan çıkan ekmeğin kokusu etrafa yayılıyor. Sıcak sıcak tandırdan çıkan ekmeğin üzerine güneşte kurumaya bırakılan ev yapımı domates salçasını koyup yemek de ayrı bir keyiftir.

Doğal ve tarihi güzellikleri

Sırtlan Mağarası, Yunushan Köyü’nün 3 km batısındaki mağara 20 m uzunluğunda ve 12 m genişliğinde. Oldukça karanlık mağarada sırtlanlar barındığı için Sırtlan mağarası deniyor. Tokaçlı Köyü çevresi de tarihi kalıntılar açısından oldukça zengin. Zamanında Meliki Hileni tarafından yazlık olarak kullanılan bu bölge da yapılan kazılarda çok miktarda altın eşya bulundu. Yarseli Barajı da hem su ihtiyacı hem de gezi alanı olarak büyük bir yere sahip. Altınözü ayrıca Hristiyanlar için önemli olan bir ismin mezarına da ev sahipliği yapıyor. 1071 yılında Malazgirt Meydan Savaşı’nda Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan’a yenilen ve bu nedenle gözleri oyulan Bizans Komutanı Romen Diyojen, kaçtıktan sonra Antakya Kralı’na sığınır. Kral, Romen Diyojen’i Tokaçlı Köyü’ne yerleştirir. Ölünceye kadar burada yaşayan Diyojen, köye yakın bir yer olan Mermenis’e gömülür.

Rüzgarın yarattığı bir başka doğal güzellik de Gelinler Dağı’nda bulunuyor. Soğuk ve sıcak hava ile rüzgarın etkisi sonucunda doğal bir değişime uğrayan Gelinler Dağı, aşınarak her biri bir dikit veya sütun gibi yükselen görünümüyle Ürgüp Peri Bacaları'nı andırıyor. Bu kayalar arasından Yunushan Köyü'nün doğusundan başlayarak aşağı doğru, tarihi çok eskilere dayanan Yunushan Kaya Mezarı’na rastlanır. Bu mezarların giriş kısmında, resimlere ve Arapça yazılara rastlanıyor. Müslümanların ziyaret ettiği önemli bir ziyaretgah da Mayadağı Köyü girişindeki Abdullah Süreh Ziyareti.

Mısır mimarisinin güzel bir örneği:
KOZ KALESİ

Koz Köyü’nden 5 dakika uzaklıktaki Koz Kalesi, dere yatağının hemen üzerine yapılmış: Böylece dere doğal bir hendek görevi üstlenmiş. Mısır pramitlerinin yapım tekniği ile yapılan kale Antakya Prensliği dönemine ait. Kalenin dış yüzü büyük kare taşların düzgün kesimleri ile heybetli bir görüntüye sahip. Birbiri içine geçen kavisli odalardan oluşuyor ve pencereler içerden dışarıya doğru daralıyor. Böylece içerden dışarısı geniş bir açıyla izlenirken, dışarıdan içeriye bir saldırı en az düzeye indirilmiş. Antakya Latin Patriği’nin kullandığı kaleyi 1268 yılında Memluk Sultanı Baybars kuşatarak teslim almış. Koz Kalesi Kürşat ve Kusery Kalesi olarak da biliniyor. Kalenin üstüne çıkınca hala toprakla örtülü odacıklar, taş yollar ve o dönemden kalan çanak çömlek parçlarını görmek mümkün. Bir de Altınözü’nün yeşilden sarıya dönen tüm manzarasını...

NASIL GİDİLİR
Has Turizm : 444 06 31
www.hasturizm.com.tr

BİLGİ
Tourism Information : (0326) 216 60 98

NEREDE KALINIR
Savon Hotel : (0326) 214 63 55
Orontes Hotel : (0326) 214 59 31

NEREDE YENİR
Sultan Sofrası : (0326) 213 89 59
Antakya Evi : (0326) 214 13 50

0 Comments:

Post a Comment