KULA






EGE'DE
BİR
ANITKENT:

KULA
Tarihi dokusu ve doğal güzellikleriyle Ege'de bir anıt kent gibi yükselen Kula, bölgenin kendine has sıcaklığını dört mevsim misafirleriyle paylaşıyor.

Yolumuz bu sefer Manisa il merkezine 140 km uzaklıktaki Kula’ya düştü. Ege’nin kültürel dokusu içinde kendisine has şivesi ve evleri ile Kula karekteristik özelliklere sahip. Manisa’nın bir ilçesi olan Kula geniş düzlükleri ile İzmir’in arka bölgesinde yer alır. Kula, Manisa’nın bir ilçesi olmasına karşın Uşak’a daha yakın. Bu nedenle İzmir otogarından Ankara yönüne giden otobüsle Kula’ya ulaşıyoruz. Kula bizi bozkırın ortasında Ege’nin tarihi evleri, kaplıcası, leblebisi, battaniyesi, Anadolu’nun en genç yanardağı Divlitve tüm Anadolu’nun kültür hayatını etkileyen Yunus Emre ve Tabduk Emre’sinin selamı ile karşılıyor. Birçok yönden bozulmamış dokusuyla Kula bir anıt kent olarak Ege’nin bağrında saklı duruyor.
Ege’yi İç Anadolu’ya bağlayan yol tam da Kula’nın ortasından geçiyor. Bu nedenle önemli bir güzergah ve kavşak noktası konumunda. Bu güzergah üzerinde ilerlerken Kula’ya geldiğinizi ya tabelalara bakarak ya da Kula’nın hemen arkasında tüm heybetiyle yükselen Türkiye’nin en genç yanardağı Divlit’i görerek anlayabilirsiniz. Divlit ve sönmüş lavlarının yüzeyde yarattığı etki görenleri uzun süre kendine hayran bırakıyor. Kula’nın dış görünüşü sizi yanıltmasın, onun zenginliklerini keşfetmek için içine girmeli, dar sokaklarında yürümeli ve birkaç eve konuk olmalısınız.


GELENEKSEL EL İŞÇİLİĞİNİN SÖNMEYEN ATEŞİ

İlçe merkezini Yunus Emre Caddesi olarak tanımlayabiliriz. Bu cadde üzerinde hem bütün mülki ve idari makamlar bulunuyor hem de birçok dükkan. Kula’yı gezmeye hayatın çok hızlı aktığı Yunus Emre Caddesi’nden başlamak en doğru karar olacaktır. Yunus Emre Caddesi’nde yer alan belediye binasının hemen önündeki park nüfus ve araç yoğunluğundan nasibini alıyor. Hatta bu yemyeşil park, pazartesi ve cuma günleri kurulan pazarın en yoğun etkileşim merkezi.
Pazartesi bu meydan ana baba gününe dönüşüyor, kadınlar erkekler, çocuklar, köyden alışverişe gelenler, yöre esnafı kimi arasanız burada. Kula 7 mahalleden oluşmasına karşın onlarca köye sahip ve nüfusunun önemli bölümü hala kırsal alanda yaşıyor. Tarımdan geçinen bu nüfus için ilçe merkezinde kurulan pazar, hem alışveriş hem de buluşma açısından büyük önem taşıyor. Parkın duvarlarında köyden getirdikleri ürünleri sergileyip, satanlar, el dokuması halı ve kilimleri sergileyenler kimler kimler yok ki. Bir köşede kadınlar oturup sohbet ediyor, diğer tarafta erkekler yoğun bir muhabbetin içinde.

Parkın tam karşı sokağı geleneksel el sanatlarının devam ettirildiği küçük atölyelerle dolu. Kula geleneksel el sanatlarını koruma noktasında başarılı olmuş. Hala usta-çırak ilişkisi ile şekillenen, babadan oğula geçen küçük atölyelerde el sanatları yaşamaya devam ediyor. Demir işçiliği, kalaycılık, keçecilik, semercilik, ayakkabıcılık ve daha birçok el sanatı geniş bir nüfusun geçim kaynağı. Bu sokaklardan geçerken çekicin, örsün sesini duyacak, ocaklardan çıkan kızgın sıcaklığı hissedeceksiniz. Atölyelerin, dükkanların önü el emeği göz nuru bu eserlerle dolu, daracık sokaklarda gezerken sanki ayağınıza dolanacaklarmış gibi bir tedirginlik duyuyorsunuz.

Kula’da dokumacılık da önemli bir sanat dalı. Paralel biçimde dokunmuş pastel renklerden oluşan battaniyeler iyi birer hediyelik adayı. Ünlü Kula battaniyeleri sizleri kışın soğuklarda ısıtmak için rengarenk renkleriyle çarşıda bekliyor. Bu tarihi çarşının hemen yanı başında Kula tarihi hamamı bulunuyor. Restorasyon çalışmalarıyla tekrar kazanılan bir yapı.
COĞRAFİ HARİKALAR DİYARI

Kula’nın coğrafyası da oldukça ilginç. Türkiye’nin en genç volkanik oluşumu burada bulunuyor. Kula aslında alçak tepelerle çevrili volkanik bir arazi üzerine kurulmuş. İlçe sırtını Divlit tepe volkan konisine dayanış, karşıdan bakıldığında oldukça güzel bir görüntü ortaya çıkıyor. Divlit 20 bin yaşında genç bir oluşum ve üzerinde hala bitki örtüsü yok, yeşilden yoksun koyu kahverengi bir renge sahip. İki volkan konisinden biri Kaplan ve Sandal köylerinin kuzeyinde, diğeri de Salihli- Demirci yolunun kuzeydoğusunda gezebilirsiniz. Kulalıların Çakallar Tepesi ya da Divlittepe dediği büyük koni yaklaşık 1 km ötesindeki Küçük Divlit Baraj gölüyle eşsiz bir manzara oluşturuyor.
Kula’nın önemli turistik mekanlarından birini de kaplıcaları oluşturuyor. Sağlık turizmi açısından büyük önem taşıyan Kula kaplıcaları Değirmenler ile Şehitoğlu köyleri arasında bulunuyor. Yaklaşık 60 derece sıcaklığında yüzeye çıkan kükürtlü sular turizm için önemli bir potansiyel oluşturuyor. İki hamamdan oluşan Emir kaplıcaları Kula’ya 17 km uzaklıkta bir yamaçta bulunuyor. Akpınar mevkiinden çıkarılan Kula maden suları hazım sorunlarına yardımcı oluyor.Kula’nın bir başka coğrafi harikaları da peri bacalarıdır. İzmir-Ankara karayolu üzerinde, Kula’nın 16. km uzağında Burgaz Köyü civarında bulunan peri bacaları burayı adeta Kuladokya’ya çeviriyor.


TARİHİ VE KÜLTÜREL MİRAS: KULA EVLERİ

Kula’nın birçok noktasına yayılmış tarihi yapılar bulunuyor. Evler, camiler, çeşmeler, türbeler hiçbir zarara uğramadan günümüze kadar gelmişler. Kula, Yunan işgali döneminde yakılıp yıkılmayan tek yer. Bu yıkımdan payını almayan Kula, böylece Osmanlı kültürel geçmişini günümüze kadar taşımış. Kula’nın koruma altındaki tarihi evleri geleneksel Ege yaşamının izlerini taşıyor bugünlere. Geniş ailelerin toplum için ne kadar önemli olduğunu gösterir gibi duran bu eski büyük yapılar Kula sokaklarına yayılmış durumda. 18. ve 19. yüzyıldan kalma tarihi Kula evleri hem mimari hem de kültürel özellikleri nedeniyle önem taşıyor. Genellikle iki katlı olan Kula evlerinin hepsinde küçük de olsa bir avlu yer alıyor. Bu avlu ev içinde günlük hayatın ve dışarıyla ilişkilerin kurulduğu yerdir. Yazları avluda halılar dokunur, çamaşırlar yıkanırdı. Avlular sokaktan genelde 3 metre yüksekliğindeki duvarla ayrılmış. Avlunun sokağa açılan kapısı ise çift kanatlı ve ahşaptır. Dış kapı üzerindeki kapı tokmakları da bir sanat eseridir. El biçiminde, hayvan motifli, L biçiminde ve halka şeklindeki kapı tokmakları yaygın olarak kullanılmış. Evlerin zemin katında ahır, kiler, mutfak gibi günlük yaşamın geçtiği mekanlar bulunuyor. Eski evlerde fırın ve hela avlunun bir köşesinde yer alırken, iç sofalı evlerde bunlar ana binanın odalarına alınmış. Örneğin Küçük Göldeliler ve Bekirbeyle evlerinde birer hamam bulunuyor. Bazı evlerde zemin katın altına yapılan bodrum katta yiyecekler saklanırken, bazen de zemin katla üst kat arasına yapılan ara katlar, kışın oturma odası olarak kullanılırdı. Oturma odaları genelde üst katlarda bulunurdu. Açık sofalı evin bir cephesi sokağa bir cephesi de avluya bakar. Sokağa bakan cephe ahşap kafesle ya da panjurlu pencerelerle kapatılmış. Kula evleri kendi içlerinde farklı mimari uygulamalar ortaya koymuşsa da genellikle baş oda misafirler için ayrılmış. Geleneksel Türk-Osmanlı ev mimarisinde görülen sekiüstü ve sekialtı bölümlemesi Kula evlerinde de yer alır. Ancak 19. yüzyılın ikinci yarısından sonra yapılan evlerde bu ayrımdan vazgeçilmiş. İşlevsel amaçlarla yapılmış olan Kula evlerinde süslemeler evin içinde, dış duvarlarda, ince ahşap oymalar, sofa ve başoda tavanlarında kendini gösterir.
Ahşap nakış inceliğinde işlenerek yüzyıllara meydan okuyacak bir sanat ürünü olarak Kula evlerinde yerini almıştır. Kula’daki tarihi evler sahiplerinin adlarıyla anılıyor. Hacı Recepler, Beyzaoğlu, Küçük Göldeliler, Bekirbeyler, Zabunlar, Gülmezler bir zamanlar sahip oldukları evlerle isimlerini yaşatıyor. 19. yüzyıl sonlarında yapılan evlerde ise avlunun yerini sofa alıyor ve buranın kapısı sokağa açılıyordu. Ev avluları kayrak taşı ile döşenirken, üst katlarda yoğunlukla ahşap kullanılmış, döşemelerde ahşabın ince işçiliği bugünlere miras bırakılmış. Bir de kök boyalarla renklendirilen ünlü Kula halılarını. Kula’nın zamana meydan okuyan yapıları sadece evleri değil. Camiler, türbeler, hanlar, çeşmeler, taş köprüler çok fazla tahrip olmadan günümüze gelmiş. Soğukkuyu Cami, Hacı Abdurrahman Cami, Paşa Cami, Kurşunlu Cami, Süleyman Şah Türbesi, Sungur Bey Hanı, Beş Ulalı Çeşme, Bahas Köprüsü, Yeni Hamam, Çukur Çeşme bu eserlerden sadece birkaçı.

Kula aynı zamanda 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren’in de doğduğu yer. Evren Ailesi’nin oturduğu tarihi Kula evi bugün müzeye dönüştürülmüş. Akgün Mahallesi 86 Sokak’ta bulunan Kenan Evren Etnografya Müzesi aslında Rum mimarisinden bir örnek oluşturuyor. İki katlı evin bodrum katı kiler ve şarap saklama yeri olarak kullanılmış zamanında. 1985 yılında restore edildikten sonra açılan müzede Kenan Evren’e ve ailesine ait eşyaların yanı sıra yöresel eşyalar da sergileniyor. Bu müzenin tam karşısında yer alan 100 yıllık Türk Evi ise hem mimarisi hem de sergilenen eşyalar ile dikkat çekiyor.


ÇORUM’A LEBLEBİ KULA’DAN GİDİYOR!

Kula’nın meşhurları listesinde leblebisini belirtmeden geçemeyiz. Leblebi burada onlarca çeşit tada, renge, kokuya bürünüyor. Hatta leblebileriyle ünlü Çorum bile, aslında leblebilerini buradan alıyormuş. Leblebicilik bir sanayi faaliyeti haline gelmiş burada. Leblebiciler Sitesi bile var. Şeker ve baharat kaplı leblebi çeşitleri Kula’nın her yanında satılıyor. Ankara Asfaltı üzerinde bulunan Kula Pazarı’nda leblebi ile birlikte kuruyemiş çeşitleri, hediyelik eşyalar, deri eşyalar ve Kula dokumaları ziyaretçilerin ilgisini çekiyor.


YUNUS’UN AŞK DİLİ, TABDUK’UN HAKİKAT KAPISI

Anadolu’nun büyük ozanı Yunus Emre’yi sahiplenenler arasında Kula’nın Emre Köyü de vardır. Anadolu’nun birçok yerinde bulunan Yunus Emre mezarlarından biri Kula’daki Tabduk Emre türbesinin tam kapısında yer alıyor. “Koyun yatayım Şeyh eşiğinde/ Dönmedim Şeyhimden ne döneyim” diyerek ondan ayrılmayan Yunus Emre’nin türbe eşiğinde yattığına inanılıyor. Tabduk Emre, Hacı Bektaş Veli’nin halifelerindendir. İlk başta Hacı Bektaş Veli’nin davetine gönülsüz olan Tabduk Emre, onun elinin içindeki yeşil beni görünce üç kez “Tabduk sultanım” demiş, adı da öylece kalmıştır. Yunus Emre’nin Tabduk Emre’nin kapısına gelmesi de güzel bir hikayedir. Bir Karamanlı olan Yunus Emre, köylerinde kıtlık olması nedeniyle Hacı Bektaşı Veli’ye buğday istemeye gider. Hacı Bektaş ona ‘buğday mı istersin, himmet mi” deyince, Yunus da buğday ister. Ancak yarı yolda pişman olan Yunus Emre, Hacı Bektaşı Veli’ye gidince o da “Biz o anahtarı Tabduk Emre’ye verdik. Git ondan al nasibini” der. Böylece Yunus Emre, Tabduk Emre’nin dergahına bağlanır, çilesini doldurur ve bugün dahi unutulmayan bir ses, aşık bir yürek olur. Yunus Emre’nin mezarı bir çatı ile kapatılmamıştır. Mezar taşında da bir balta resmi vardır. Bu, onun uzun yıllar dergaha odun kestiğini anlatıyor. Bugün de ziyaret edilen bu türbeye hastalar, çocuğu olmayanlar dua etmeye gelir. Ziyaretten sonra çocuğu olanlar da adlarını Yunus koyuyormuş, yani Yunus her gün yeniden doğuyor.
Kula, Kulalılar için bir sevdadır desek doğru olur. Kiminle sohbet etmeye kalksanız hemen sıcakkanlılıkla bir demli çay eşliğinde sohbete başlıyorlar. Kula Belediyesi Yazı İşleri Müdürü Hüseyin Şahin gerçek bir Kula sevdalısı. Kula için şiirler yazmış, Kula’yı her yönüyle tanıtan kitaplar yayınlamış. İşte Şahin’in Kula’ya olan sevgisini gösteren güzel bir dörtlüğü:


Bilmem ki içimde Kula sevdası varken nere gidilir?
Divlit’ine, tarihi evlerine, çukur çeşmelerine yürek serilir
Buradayım diyen Yunus’un selamına bin can verilir
Bilmem ki içimde Kula sevdası varken nere gidilir?



KULA’NIN YENİ GÖZDE MEKANI:
SU TESİSLERİ

Yolunuz Kula’dan geçerken mutlaka Uşak Yolu üzerinde bulunan Su Tesisleri’ne uğrayarak biraz kendinize vakit ayırın. Oldukça konforlu tasarlanmış bu yeni dinlenme tesisinde hem Kula’ya özgü lezzetleri tadabilirsiniz hem de hediyelik alışverişlerinizi yapabilirsiniz. Kula’ya özgü ince su böreği, kula güveci, kuzu dolması, pide çeşitleri, höşmerim tatlısı bu lezzetlerden sadece birkaçı. Kula hem ağzınızda güzel bir tat bırakıyor hem de güzel anılar.

Su Tesisleri:0236- 816 65 15
Kula Pazarı: 0236- 816 45 05
Ek Fotoğraflar: Haluk Ünveren

0 Comments:

Post a Comment