Harbiye

DAPHNE'nin gözyaşları
HARBİYE






Her tarafı yeşillik ve şelalelerle çevrili olan Harbiye, Roma döneminde Apollon ve Daphne’nin aşkına tanıklık etmiş bir tatil ve dinlenme yeri.

turistik açıdan en gözde yerlerin başında geliyor. Antakya’ya gelip de Daphne’nin gözyaşlarını andıran şelalelerini görmeden dönmeyin. Antik bir medeniyetin ayak izlerini taşıyan Harbiye ve şelaleleri, doğası ve tarihi yapısı ile öne çıkıyor. Yayladağı sırtlarındaki bu güzel yöreyi görmek için Antakya’dan 9 km’lik bir mesafeyi aşmanız gerekiyor.Harbiye, diğer adıyla Daphne Hatay’ın




Çok az yörenin hikayesi Daphne’nin öyküsü kadar hüzünlüdür Şelaleler ve yeşilliklerle örülü Harbiye’nin tarihi adı Daphne’dir. İsmini de bir tanrıdan ve güzeller güzeli bir genç kızın aşkından alır. Işık tanrısı Apollon, bugün Harbiye’nin kurulu olduğu yerden geçerken ırmak kenarında güzeller güzeli Daphne’yi görür. Ona ilgi duyan ve aşık olan Apollon, kızla konuşmak ister, ancak kendini tanrılara adamış olan Daphne, tanrının arzularını hisseder ve ondan kaçmaya başlar. Kız kaçar, tanrı kovalar. Daphne, tanrılarla birlikte olan ölümlülerin sonlarının kötü olduğunu bilir ve kaçmaya devam eder. Ancak Apollon gitgide aradaki mesafeyi kısaltır ve kıza yaklaşır. Tam yakalayacağı sırada Daphne, gözyaşları içinde toprak anaya dua eder: “Ey toprak ana, ört beni, sakla beni koru beni”.

Toprak ana, Daphne’nin içten duasını kabul eder ve onu bir ağaca çevirir. Kokulu güzel saçları yapraklara, kolları dallara, güzel bacakları köke dönüşür ve sonunda defne ağacı ortaya çıkar. Bu olanlar karşısında duygulanan Apollon’un Daphne’ye olan sevgisi daha da artar ve ona şöyle seslenir: “Daphne, bundan sonra sen, Apollon’un kutsal ağacı olacaksın. O solmayan ve dökülmeyen yaprakların, başımın çelengi olacak. Değerli kahramanlar, savaşlarda zafere ulaşanlar, hep senin yapraklarınla alınlarını süsleyecekler. Şarkılarda, şiirlerde adımız yanyana geçecek”. Belki Apollon ve Daphne kavuşamadı ama hikayeleri bugünlere ulaştı, bugün Harbiye’yi gezenler Daphne’nin gözyaşlarının çağıldayarak akışına tanıklık ederler.

Masaldan Gerçeğe Harbiye Manzaraları…

Harbiye’yi tanımaya önce hikayesinden başladık. Bu hikayeyi bilmeden Harbiye’yi ve Harbiyelileri anlamak çok zor olurdu. Bugün 20 binin üzerinde bir nüfusa sahip olan Harbiye, Romalılar döneminde de önemli bir tatil ve sayfiye yeriymiş. Dönemin ünlü ve sanatsal açıdan en olgun eserleri, binaları buraları süslemiş. Bugün Hatay Arkeoloji Müzesi’nde sergilenen mozaiklerin büyük çoğunluğu Harbiye’den çıkarılmıştır. Şelaleler çevresinde kurulan Roma villalarının tabanlarını ve duvarlarını süsleyen bu mozaiklerde dönemin şatafatlı yaşamını daha yakından görebiliyoruz. Harbiye birçok kez olimpiyatların yapıldığı yer olarak da biliniyor. Sevkos Nikator tarafından imar edilen bu antik kentten günümüze şelaleler ve mesire alanları kalmış. O kadar söz ettiğimiz şelalere yakından bakmak için Çağlayan Mahallesi Ürgen Caddesi’ne gittik. Bu cadde Harbiye’nin ana caddesidir. Oteller, restaurantlar, cafeler ve dinlenme alanları neredeyse hepsi bu cadde üzerindedir. Bu aşırı yoğunluk gözlerinize renkli bir cümbüş gibi görünür. Caddenin hemen girişinde şelalelere giden taşlı yola giriliyor.

Ağaçlar arasında kalan şelaleler uzaktan bakıldığında pek fark edilmiyor, sadece sesi duyuluyor. Bu yoldan şelaleye gitmek için yürümeye devam ettiğinizde yolun sağ ve sol tarafına yerleşmiş küçük dükkanlar, masalar göreceksiniz. Kimisi yöreye özgü el sanatlarını satıyor, kimisi de hediyelik eşyalar. Su kabakları, su kabaklarından yapılan su kepçeleri, ipek mendiller, banyo için doğal kese ve lifler kumaşlar, antik heykelciklerin imitasyonları, takılar, çalgılar ve benzeri ne ararsanız bulacağınız bir pazar alanı.

Yıllardır çakmak taşlarından yaptığı takıları satarak geçinen Ali Özalp dikkatimizi çekiyor. Ufak bir tepsi içinde yaptığı takıları sergiliyor. Elindeki çakı ile taşlardan çeşitli hayvan figürleri ve dini semboller yapıyor. Kapkara taşlar üzerinde beyaz çizgilerden bir dünya yaratıyor. İlerlemiş yaşına rağmen hem işini yapıyor hem sohbet ediyor Ali Özalp. Başındaki fötür şapkanın hemen altında yaşlılıktan sulanmış gözleriyle Harbiye’nin son 80 yılına tanıklığını anlatıyor bize. Fransızlar döneminde yapılan çalışmalar, daha sonra yaşananlar hep onun hatıralarında yer alıyor. Apollon ve Daphne’nin hikayesini öyle bir anlatıyor ki, sanırsınız Daphne sokağınızda oturan bir kız ve onun gönül yarasını ele veriyor. Canlı bir tarih olan Ali Özalp’ı bırakarak şelalelere iniyoruz. Burada aslında bir tane değil onlarca şelale var. Kanallar ve borularla dağlardan gelen su birçok alana yönlendirilmiş ve böylece sularla çağlayan bir yeşil alan oluşturulmuş. Harbiye’nin şalelerinde kurulu bulunan restaurantları çok ünlüdür. Restaurantlarda hem balık hem de kızartma çeşitleri, bir de Antakya’ya özgü mezeleri ve salataları tadabilirsiniz. Biz de yolculuğumuzun bu durağında Havuzlu Şelale Restaurant’ta mola veriyoruz. Geniş bir havuzun çevresinde kenardaki masalarda ister dinlenebilir isterseniz de şelale sularının üzerine kurulan masalarda oturarak ayaklarınızı serinletebilirsiniz. Havuzun bir yanında ördekler, kazlar, kuğular, öte yanda da alabalıklar. Burada yetiştirilen alabalıklar isteyenler için hemen ızgara yapılmaya hazırlanıyor. Siz istediğinizi seçin 20 dakika sonra masanızda enfes kokusuyla hazır olsun.

Harbiye’nin Renkli Caddesi Ürgen

Şelalenin serinleten havası, yeşil dokusu ve görkemli manzarası sizi dinlendirdiyse Harbiye’yi gezmeye devam edebilirsiniz. İpek dokumacılığı Harbiye’nin en eski geleneksel el sanatları arasında bulunuyor. Anadolu’da ilk ipek kumaşın Harbiye’de dokunduğunu biliyor musunuz? Harbiye’nin ilk dokumacısı Şeyh Yusuf El-Hekim aynı zamanda doktor olarak yöre halkına şifa dağıtmış. Antakya’da doğal ipek geleneğini sürdüren dört aileden ikisi Samandağ’da ikisi de Harbiye’de bulunuyor. Ürgen Caddesi’nin hemen girişinde bulunan Yılmaz İpekçilik bu geleneği sürdürüyor. Küçük bir butik görünümündeki satış mağazasının girişinde geleneksel ipek dokuma tezgahı nostaljik bir görüntü gibi dursa da hala çalışıyor ve üretiyor. Büyükaşık Ailesi’nin işlettiği bu mağaza Antakya’da doğal ipek dokuması yapan ailenin yurtiçi ve yurtdışına yaptıkları üretimin küçük bir sergisi gibi. Tuncay Büyükaşık’ın yönettiği Yılmaz İpekçilik’in dükkan içinde ipekten üretilmiş renk renk gömlekler, şallar, mendiller, kumaşlar ve ayrıca diğer hediyelik eşyalar bulunuyor. Burayı gezenler hem doğal ipeğin hikayesini dinliyor hem de defne sabunu ve şampuanı, su kabağı gibi yöresel eşyalardan hediyeler seçiyor.

Yılmaz İpekçilik’ten biraz ileride bulunan ÖzHermes El Sanatları ise Antakya ve Harbiye’nin antik dönem eserlerini imitasyonlarıyla yeniden canlandırıyor. ÖzHermes’i ve Usta Mehmet Süner’i dergimizin sanat bölümünde daha ayrıntılı anlattığımız için burada kısaca geçiyoruz. Belirttiğimiz gibi Ürgen Caddesi, Harbiye’nin en canlı caddesi. ÖzHermes El Sanatları Atölyesi’nin tam karşısında yer alan Mozaik Kültür Cafe özellikle gençlerin yoğun ilgi gösterdiği mekanlardan biri. İlginç dekoru ve süslemeleri ile Mozaik Kültür gelenleri hemen etkiliyor. Küçük küçük odalara sahip olan cafenin her odası farklı tarzda döşenmiş. Kimi odalar şark odası olarak tasarlanmış. Bazı odalarda geniş ve kısa bacaklı masalar, sedirler kullanılmış. Asma katın tavanını mozaikler süslüyor. Ana koridorda ise antik heykellerin taklitleri, şamdanlar, yöresel aletler bulunuyor. Kısaca burada oturup demli bir çay içmek için vakit ayırmak gerek. Cadde üzerinde bulunan Hidro Tesisi, gölet ve park hem yürüyüş hem de dinlenme için güzel bir seçenek oluşturuyor. Hidro Tesisleri’nin yemeklerini tatmanızı ayrıca öneririz. Harbiye’nin dokuz mahallesi bulunuyor. Mahalleleri gezdiğinizde genelde iki üç katlı binalar görürsünüz. Bahçe içindeki evler meyve ağaçlarıyla ve renk renk çiçeklerle bezenmiş. Birçok sebze ve meyve türü buranın bereketli topraklarında yetişiyor. Salkım salkım üzümler bahçe kapılarından sarkıyor. Her taraf asma yapraklarıyla örülmüş bir kamelya sanki.

Harbiye’yi önemli kılan bir başka unsur da ‘ziyaret’ler. Kutsal olduğuna inanılan kişiler için yapılan bu türbelere yöre halkı “Ziyaret” diyor. Harbiye’de iki önemli ziyaret bulunuyor: Hıdır Makamı ve Şeyh Yusuf El-Hekim Ziyareti. Karver Mahallesi’nde bulunan Hıdır Makamı, Musa ile Hızır peygamberin geldikleri son nokta olduğuna inanılıyor. Buradan sonra yolları ayrılmış. Her ziyarette adak ve kurban kesim yerleri ve ziyaretçiler için dinlenme alanları bulunuyor. Buraya gelenler türbe girişindeki buhurdanlıklarda tütsüler yakıyor, kapıyı öperek içeri giriyor. Diğer önemli ziyaret de Darmaşta Mahallesi’ndeki Yusuf El- Hekim Türbesi. Yardımseverlerin desteğiyle restore edilen türbe aslında geniş bir sosyal tesis. Ziyaretçiler için dinlenme odaları, kurban kesim alanları, herşey düşünülmüş. Biz gittiğimizde genelde yaşlı kadınlar vardı. Dinlenme alanlarına çekilmiş aralarında sohbet ediyorlardı. Burada da ziyarete girişte kapı öpülüyor, tütsüler yakılıyor. Türbe içine bir de çeşme suyu konuyor. Buranın şifa dağıttığına inanılıyor. Sakatlar, hastalar, dertlerine derman arayanlar herkes buraya geliyor, adak adıyor. Şifa bulduklarında ya da duaları kabul olduğunda adaklarıyla geri geliyorlar. Türbenin tapusu daha 1933 yılında, yani Fransızların yönetimi döneminde yöre cemaatine tescillenmiş. Harbiye’nin bu kutsal sayılan mekanlarında, Türkiye’nin her yerinden ve Ortadoğu’nun birçok ülkesinden gelip burada şifa arayanlara rastlarsınız.

Havuzlu Şelale Restaurant: (0326) 231 63 75
Mozaik Kültür: (0326) 231 34 37
Yılmaz İpekçilik: (0326) 231 43 75

0 Comments:

Post a Comment